Kazanılmış Hak Kavramının Kazanılmış Avantaj Anlamında Kullanılması

Özhan Uluatam, Enflasyon ve Devlet Gelirleri, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1981, s. 15-16'dan alıntıdır.
(http://kitaplar.ankara.edu.tr/dosyalar/pdf/105.pdf adresindeki eser üzerinde manuel yazım denetimi yapılmıştır)


cc. Enflasyona Karşı İktisat Politikası

Günümüzde enflasyon olgusunun kazandığı yaygınlık ve çeşitli ülkelerde ulaştığı boyutlar iktisat teori ve politikalarının konuya ilişkin genel yaklaşımımını yeniden gözden geçirme zorunluğunu yaratmıştır.

İster para politikasına, isterse malî politikaya ağırlık veren bir görüşle alınsın, gelenekçi yaklaşım, bu iki politikanın uygun biçimde ve dozda kullanılmasının bir ekonomide enflasyonu önlemeyi başarabileceğini kabul ediyordu.

Bu yaklaşımın gerisinde de, ekonominin doğal denge durumunun ancak fiyat seviyesindeki istikrarla bağdaşabileceği görüşü vardı. Oysa, İkinci Dünya Savaşından sonraki ve hele 1970'lerdeki gelişmeler böyle bir yaklaşımın geçerliği tartışmasını ve bazı yeni politika önerilerini ön plana çıkarmıştır.

Bu tartışma ve önerilerin başlangıcında, çağdaş toplumların iktisadî-toplumsal yapısında ortaya çıkan değişmelerle ilgili gözlemler bulunuyor. Günümüz toplumları -gelişmiş ya da azgelişmiş- ortodoks iktisat kitaplarının alışılmış oyun kurallarına gittikçe ters düşen eğilimlerin etkisi altında bulunuyor.

Firmaların büyümesi ve temerküzünün doğal sonucu olarak, üretimin oligopol koşullarında gerçekleşmesi, emek arzının, genel kural olarak, sendikalar ya da benzeri örgütler aracılığıyla sunulması, bu gelişmeler sonucunda gerek mal, gerekse işgücü piyasalarında fiyat teşekkülünün serbest rekabetten çok uzak koşullar altında oluşması, giderek yaygınlık kazanan bu eğilimlerin başında geliyor.

Bu somut gelişmenin ötesinde, toplumu oluşturan çeşitli kesimlerden kişilerin bekleyiş ve alışkanlıklarında, toplumun değer yargılarında da önemli değişmeler var. Herşeyden önce, devletin çok çeşitli amaçları içinde "tam istihdamın sağlanması" öncelikler listesinde çok yukarılara tırmanmış bulunuyor.

Öyle ki, büyüme, fiyat istikrarı gibi başka amaçlarla tam istihdam arasında bir çatışma çıktığı zaman toplumların ve politikacıların genel eğilimi tam istihdam amacından en az fedakârlık etmek oluyor. Doğal olarak, bireysel planda da işsizlik olgusu -işsizlik tazminatları ile yumuşatılsa bile- kolay kabul edilemiyor. Diğer yandan, kişiler bir kere elde ettikleri iktisadî avantajları "kazanılmış hak" kabul etmekte ve bundan geri dönüşe rıza göstermemektedirler.

Bu avantajlar içinde özellikle "gelir"in azalması düşünülemediği gibi, zaman içinde artması gereği de yaygın biçimde kabul edilen bir inanç olmaktadır.

Bütün bu gelişmeler çağdaş toplumları enflasyonların çıkışına ve devamına çok elverişli bir yapı içine sokmuştur. Fiyat yükselişlerini başlatabilecek bir toplam talep artışı, bu yapıda, herhangi bir kesimden çok kolaylıkla doğabilmekte, başlayan bu fiyat artışını kendi başına durduracak ya da yavaşlatacak özellikler de iktisadî sistemden, geniş ölçüde, silinmiş bulunmaktadır. Hatta, toplam talepte bir artış olmasa bile, toplam talebin bölünüşündeki bir değişme, toplumun bu yapısını yansıtan maliyet ve fiyat saptama yöntemleriyle enflasyon sürecini başlatabilmektedir.(7)

İktisat politikası uygulama durumunda olanların, başlıyan bir enflasyon sürecini durdurma hususundaki imkânlarının da hayli daraldığı dikkati çekiyor.

Tam istihdamın sağlanması devlet önceliklerinde ön plana çıktığına göre, alınacak -ilerki sayfalarda özetle değineceğimiz- enflasyona karşı iktisat politikası tedbirleri fazla bir işsizliğe yol açmayacak biçimde düzenlenecektir.

Üstelik, toplumun yukarıda işaretlenen yapısı gereği, hemen her tedbir, çeşitli grupların kazanılmış saydıkları haklarla çatıştığı zaman, geniş tepki ile karşılaşmaktadır. Kazanılmış hakların listesi ise her geçen gün biraz daha genişliyor görünmektedir.

Bu gözlemler bazı iktisatçıları, çağımızda hemen hiçbir ülkenin enflasyonu bütünüyle önlemesinin mümkün olmadığı görüşüne itmiş bulunuyor.

Bu iktisatçılara göre fiyat artışlarının devam edeceği fikrine kendimizi alıştırmaktan, enflasyonla birlikte yaşamayı öğrenmekten başka çare yoktur. Tabiî, bu durumda temel sorun, sürüp giden bir enflasyonun sınırlı boyutlarda tutulmasının mümkün olup olmadığına dönüşmektedir. Eğer enflasyon, genişlemeyen fiyat artışlarıyla sürdürülebiliyorsa, klasik denge anlayışına aykırı biçimde, bir ekonominin "enflasyon içinde dengede" bulunduğundan bahsetmek gerekecektir.(8) Ancak, fiyat artışlarının büyüdüğü, enflasyonun tahrip edici etkilerinin belirdiği durumlarda bu denge bozulmuş demektir.

Dipnotlar:

7 C.L. Schultze, "Recent Inflation in the United States", Study Paper N. 1, Joint Economic Committee, Washington, 1959; F. Machlup, "Another View of Cost- Push and Demand-Pull Inflation", Review of Econo mics and Statistics, (1960), s. 125-139; Jean-Paul Fitoussi, Inflation, Equilibre et Chomage, Edition Cujas, 1973, s. 89-111.
8 Jean-Paul Fitoussi, Ibid.
 
 
Copyright © Burçin Aydoğdu
Blogger Theme by BloggerThemes Design by Diovo.com