Başkanlık Sisteminde Meclis Var Mı?

Başkanlık sisteminde meclis vardır. Başkanlık sistemindeki meclis katıksız bir yasama organıdır ve yürütme organından yani hükümetten tamamen bağımsızdır.

Parlamenter sistemde başbakan ve genelde bakanların tamamına yakını meclis içinden çıkar. Bu kişiler aynı anda hem yasama organının hem de yürütme organının mensubu olurlar. Başkanlık sisteminde ise buna kesinlikle imkan yoktur. Bir milletvekili asla bakan olamaz. Hükümetin başı (başbakan+cumhurbaşkanı) olan başkan da bakanlar da tamamen meclis dışından olmak zorundadır.

Hatta başkan'ın ve bakanların meclis oturumlarına katılması bile, törensel birkaç istisna hariç, yasaktır. Hükümetin meclisi, meclisin de hükümeti etkilemesine izin verilmez.

Başkanlık sisteminde ne meclis hükümeti indirebilir ne de hükümet meclisi. Dolayısıyla çok yüksek uzlaşma kültürü gerektiren bir sistemdir çünkü yasama ve yürütme birbirleri üzerinde otorite kuramazlar. Uzlaşı olmazsa kaos olur. Başkanlık sisteminin ABD dışında hiçbir demokratik ülkede başarıyla uygulanamamasının sebebi otoritesizlik öngörmesi, kendini uzlaşı kültürüne emanet etmesidir.

Ahmet Fikri Tüzer’in Bir Günlük Başbakanlığı



En kısa süre başbakanlık yapan kişi diye geçtiği kayıtlar vardır. Aslında Başbakan değil Başbakan Vekili olmuştur. Nitekim başbakanlık resmi sitesinde İsmet İnönü'nün 1. Hükümetinden sonrakilerin hepsi başbakan olarak anıldığı halde Ahmet Fikri Tüzer başbakan vekili olarak anılmıştır.

Toplam 24 saat başbakan vekilliği yapan bu devlet adamımızın diğer başbakan vekillerinden bir farkı olduğu için kendisi Başbakan değil Başbakan Vekili olduğu halde onun 24 saatlik yönetimi 12. hükümet sayılmıştır. O fark da şudur: Günümüzde başbakan ölürse ya da yurt dışına çıkarsa ona kimin vekalet edeceği baştan bellidir. Bu konuda yazılı düzenleme vardır. Hükümet başsız kalmaz. Ancak o dönemde başbakan ölürse ve vekil tayin edemezse o göreve kimin getirileceği yazılı bir kurala bağlanmamıştı.

O dönemin başbakanı rahatsızlanıp vefat edince 11. hükümet başsız kalmıştı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Anayasa'nın verdiği hükümet kurdurma yetkisini kullanarak Ahmet Fikri Tüzer'e hükümet kurma yetkisi vermiştir ama bu yetkiyi ona başbakan sıfatıyla değil başbakan vekili sıfatıyla ifa etmek üzere vermiştir. Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan duyurunun metni şöyledir:

'Başvekil Dr. Refik Saydam İstanbul'da vazife tetkikleri esnasında kalp sektesinden ansızın intikal etmiştir. Yeni hükümetin kati olarak teşekkülüne kadar başvekalet vazifesinin vekaleten dahiliye vekili Dr. Fikri Tüzer tarafından ifa edilmesi tensip edilmiştir.
Reisicumhur İsmet İnönü.'

Nitekim Şükrü Saraçoğlu 24 saat içinde yeni hükümet kurmuş ve İsmet İnönü tarafından, Başbakan Vekili olarak değil Başbakan olarak atanarak 13. Hükümeti kurmuştur.

Söz konusu, acil durum başbakanlık vekilliğine ilişkin yazılı düzenleme de sonradan yapılmıştır ve aniden başbakansız kalınması halinde Cumhurbaşkanı'nın devreye girmesine, hükümet kurma yetkisi vermesine gerek kalmamıştır. Ahmet Fikri Tüzer de bu konudaki tek istisna olarak cumhuriyet tarihimizdeki yerini almıştır.

(entry #22122404 tarih:2011-02-14 saat:17:17:25)

Hukuk Devleti Niteliğine Kazanılmış Hak Kavramının Dahil Olduğuna Dair Anayasa Mahkemesi Kararı

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Resmi Gazete tarih/sayı: 28.4.1965/11985

Esas No. : 1963/166

Karar No. : 1964/76

Karar tarihi : 22/12/1964

Davacı : Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Grupu

Dâvanın konusu : (1932 senesinden itibaren tıp fakültesinden neşet edecek tabiplerin mecburi hizmetlerinin lağvı ve Leylî Tıp Talebe Yurduna alınan tıp talebesinin tabi olacağı mecburiyetler) hakkındaki 2000 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve Anayasa'ya aykırı bulunan hükmün iptali isteğinden ibarettir.

İNCELEME :

Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 15 inci maddesi gereğince yapılan ilk incelemede görülen eksikliğin, davacıya tamamlattırılmasından, esasa dair hazırlanan rapor, ilgili kanun ve Anayasa hükümleriyle gerekçeleri ve görüşme tutanakları okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :

l- 2000 sayılı Kanunun dâva ile ilgili hükümleri şöyledir :

"Madde 2- mecburi hizmeti taahhütle masarifi Devletçe deruhte edilerek Leylî Tıp Talebe Yurduna kabul edilmiş olan talebeler, herhangi bir tıp fakültesinden tabip olarak neş'etlerinde talebe yurdunda geçirmiş bulundukları zamanın (Tatil zamanları dahi dâhil) iki sülüsü kadar bir müddetle Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletinin lüzum göreceği mahallerde hizmet ifasına mecburdurlar. Ancak bu kabil talebenin yurtta geçirmiş bulundukları zaman ne olursa olsun mecburi hizmet müddeti bir seneden az olamaz ..."

"Madde 3- İkinci maddedeki hizmetleri kabul etmiyenler veya kabul edip de muayyen müddeti bitirmeden terkedenler yurtta kendileri için sarfedilen paranın iki mislini ödemeye mecburdur.

Bu parayı tamamen vermekten imtina eyliyenler üç aydan bir seneye kadar hapis cezasiyle mahkûm edilir ve para ayrıca alınır.

Birinci fıkradaki mecburiyeti ifa etmiyen tabipler mezkûr fıkrada yazılı parayı tamamiyle ödemedikçe resmî ve hususî hiç bir daire ve müessesede istihdam olunamıyacakları gibi serbest tababet icrasından da memnudurlar.

Yukarıki fıkrada yazılı suretle menedilen tabipleri bu memnuiyeti bilerek gerek tabip sıfatiyle ve gerekse başka bir unvan altında sıhhi işlerde istihdam eden hakiki veya hükmi şahıslar bin liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezasiyle cezalandırılırlar.

Leylî Tıp Talebe Yurdunda bir seneden az bir müddet kalmış olan talebeden Yurdu terkedenler Yurtta kaldıkları müddet için kendilerine sarf edilen parayı ödemeye mecburdurlar."

Bu hükümlerden anlaşılmaktadır ki kanunun amacı, önce Tıp Fakültesini bitirenlerin hepsine uygulanan karşılıksız (Mecburi hizmet) i kaldırıp, ancak Leylî Tıp Talebe Yurdunda barınarak öğrenimlerini bitirenleri yapılan giderlere karşılık belli bir süreyle lüzum görülecek yerlerde çalıştırmaktadır. Bu hizmetin yapılması da, Leylî Tıp Talebe Yurdunda kalmak isteyenlerden bir yüklenme senedi almak suretiyle sağlanacaktır. Bu yüklenmeye karşılık, verilen hizmet kabul edilmez veya kabul edilip te süre bitmeden önce bırakılırsa yapılan giderler iki kat alınacak, bu giderleri vermiyenler üç aydan bir yıla kadar hapis cezasiyle cezalandırılacakdır. Davacının Anayasa'y a aykırı gördüğü, kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu hapis hükmüdür.

2- Yurdun bir çok yerlerinde hekim olmadığı, yalnız isteme bırakılırsa-özellikle mahrumiyet bölgelerinde - hekim İhtiyacının kolay kolay sağlanamıyacağı düşünülünce kanunun, kamu yararına olduğundan şüphe edilemez.

Anayasa'nın 11 inci maddesindeki genel hükme göre, kişinin hakları ve hürriyetleri kamu yararına sınırlanabilir.

Gene Anayasa'nın 33 üncü maddesine göre bir eylem, ancak kanunla, suç sayılabilir. Cezalar da ancak kanunla konulur.

Konu, yalnız bu hükümler açısından incelenirse, 2000 sayılı kanunun 3 üncü maddesindeki hapis hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna varılabilir. Zira, kamu yararına kabul edilen bir kanun, belli bir eylemi suç saymış ve cezasını da göstermiştir.

Fakat, aşağıda açıklanacak nedenlerden Ötürü çoğunluk, bu düşünüşün, Anayasa'nın genel esaslarına ve Özüne uygun düşmiyeceği kanısına varmıştır.

3- 2000 sayılı kanunun 3 üncü maddesindeki hapis hükmü, Tıp Talebe Yurdunda okuyanları, lüzum görülecek yerlerde belli süreyle hizmet görmeye zorlamak için kabul edilmiş değildir. Hizmete zorluyan müeyyide, bu maddenin baş tarafındaki (Tazminat) dır. Tıp Talebe Yurdunda barınıp öğrenimini bitirenler, yüklendikleri hizmetten kaçınırlarsa kendilerine yapılan giderlerin iki katı tutarında bir tazminat ödemek zorundadırlar. Yani yüklenilen hizmetin yerine getirilmesi (Ceza şartı) gibi hukukî bir müeyyideyle sağlanmak istenmiştir.

Kişilerin biribirleriyle ve Devletle olan özel hukuk ilişkilerinde uygulanan bu ceza şartına ek olarak maddede bir de hapis müeyyidesine yer verilseydi yani hüküm (Zorunlu hizmeti kabul etmiyenler veya kabul edip de süresinden önce bırakanlar, kendilerine yapılan giderleri iki kat ödemekle beraber üç aydan bir seneye kadar hapis cezasına mahkûm edilirler) şeklinde olsaydı, Kanun Koyucunun böyle bir ceza tedbiri almasına Anayasa'ya uygunluk bulunup bulunmadığı inceleme konusu yapılabilirdi. İşaret edildiği gibi, ceza müeyyidesi zorunlu hizmeti sağlamak için konulmadığından, ortada böyle bir incelemeyi gerektirir durum yoktur.

4- Maddeden açıkça anlaşıldığı gibi; öğrenimlerini bitirenler, zorunlu hizmeti kabul edip bitirmezlerse, kendilerine yapılan gideri, iki kat ödeyeceklerdir. Bu para ödenirse zorunlu hizmet yükümü düşmektedir.

Hapis cezası, parayı ödemiyenlere verilecek ve bu ceza çekilmekle de borç düşmüş olmıyacaktır.

O halde hapis cezası, zorunlu hizmeti değil, paranın ödenmesini sağlamak için konulmuştur. Hal böyle olunca, kanunun kamu yararı amacı bakımından incelenmesine lüzum kalmamakta, sadece kanun koyucunun, Devlet alacağının alınmasını sağlamak gibi bir nedene dayanarak böyle bir tedbiri alıp alamıyacağının araştırılması gerekmektedir.

Kural olarak Devlet, özel hukuk ilişkilerinde özel hukuk hükümlerine bağlıdır. Bu hükümler de, Devlete, kişilerden ayrı bir üstünlük tanımaz.

2000 sayılı kanun tasarısında da bu kurala uyulmuş; hizmet yükümü, ceza şartı müeyyidesiyle sağlanmak istenmişken, önce Bütçe Komisyonunca tasarıya (Mecburi hizmet yapmayanları ve giderleri de ödemiyenleri istihdam edenler) hakkında bazı hükümler eklenmiş; görüşme sırasında madde bir milletvekilinin teklifi üzerine - Adalet Komisyonuna gönderilmiş ve bu Komisyonca da maddeye iptali istenen hapis hükmü konulmuştur.

Komisyonun gerekçesinde "mecburi hizmeti kabul etmekle beraber parayı da vermiyenler hakkında yalnız icrayı sanat edememek ve resmî ve hususî müesseselerde istihdam olunmamak keyfiyetinin kâfi bir müeyyide olmadığı kanaatinde bulunan Encümen, yurda girerken taahhüt ettiği hizmeti ifa etmiyen ve parasını da ödemiyenlerin bu hareketinin üç aydan bir seneye kadar hapsi müstelzim bir suç sayılması ciddi ve tahziri bir tedbir olacağını mülahaza ederek, maddeye bu husus ikinci bir fıkra olarak ilâve edilmiştir.

Bu suretle bir ceza konmasının diğer bir sebebi de Hükümet hesabına yurtta kendisi için çok masraf ihtiyar edilmiş olan bir talebenin mektepten çıktıktan sonra taahhüdünü ifa etmemek vaziyeti daha ağır bir müeyyidenin konmasını istilzam edeceği pek tabiidir." denilmektedir.

5- Ceza tedbirleri, kamunun huzur ve sükûnunu, güvenini, düzenini bozan eylemlerin, savsaklamaların müeyyideleridir. Yapılan giderlerin ödenmemesi gibi bir hareket, borç ne kadar büyük olursa olsun, toplumu rahatsız etmez; kamu düzenini bozmaz, o kadar ki, Devletin kamu kanunlarından doğan ve kamu hizmetlerinin karşılığı olan vergi, resim, harç gibi alacaklarının alınmasında bile hapis hükmünün uygulanması düşünülmemiştir. Hal böyle olunca, özel hukuk ilişkilerinden doğan bir alacak hakkında borçlunun hapis ile cezalandırılmasına nasıl yer verilebilir'

Devletimiz, Anayasa'nın 2 nci maddesinde ifade edildiği gibi, bir hukuk Devletidir. Kanunlarımızın, Anayasa'nın açık hükümlerinden önce hukukun, bilinen ve bütün uygar memleketlerde kabul edilen, prensiplerine uygun olması şarttır.

Özel hukuk ilişkilerinde uygulanacak hükümleri bir yana bırakarak Devletin özel hukuk alanına giren alacağına üstünlük tanıyan bu kanun hükmü, hukuk prensiplerine aykırı düştüğü gibi Devletin, diğer bütün borçları ile, Leylî Tıp Talebe Yurdunda kendilerine yapılan giderlerden ötürü borçlu olanlar arasında açık eşitsizlik doğurmakta ve Borçlar Kanunu, İcra ve iflâs Kanunu, Ceza Kanunu Âmme Alacaklarının Tahsili hakkındaki Kanun gibi ana kuralları kapsayan hükümleri ile de bağdaşmamaktadır.

Bu nedenlerle çoğunluk 2000 sayılı kanunun 3 üncü maddesinde yer alan (Bu parayı tamamen vermekten imtina eyleyenler üç aydan bir seneye kadar hapis cezasiyle mahkûm edilir) hükmünü Anayasa'nın ruhuna ve amacına ve 2., 10 ve 12 nci maddelerine aykırı bulunmaktadır.

6- Bu hükmü takip eden" ve para ayrıca alınır" hükmüne gelince:

Davacının, iptalini istemediği bu hüküm, 3 üncü maddenin, yine dâva dışında kalan, birinci fıkrası hükmü ile aynı niteliktedir. Bu bakımdan, yani uygulanmasına devam olunacak bir hükme paralel olması yönünden "ve para ayrıca alınır" şeklindeki hükmün de 44 sayılı kanunun 28 inci maddesi yoluyla iptal edilmesi gerekeceğini savunan düşünce çoğunluk tarafından kabul edilmemiştir.

SONUÇ : l- 2000 sayılı kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve parayı ödemiyenlerin hapis cezasiyle mahkûmiyetlerine ilişkin bulunan hükmün, Anayasa'ya aykırı bulunduğundan, iptaline Başkan Lûtfi Akadlı ve üyelerden Rifat Göksu, İbrahim Senil, Celâlettin Kuralmen, Hakkı Ketenoğlu ve Ahmet Akarın muhalefetleriyle ve oyçokluğuyla;

2- Aynı fıkradaki "ve para ayrıca alınır." hükmü hakkında 44 sayılı kanunun 28 inci maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasına yer olmadığına Üyelerden Şemsettin Akçoğlu, Şeref Hocaoğlu ve Fazıl Uluocak'ın muhalefetleriyle ve oyçokluğuyla;

22/12/1964 gününde karar verildi.



Başkan

Lütfi Akadlı

Üye

Cemalettin Köseoğlu

Üye

Asım Erkan

Üye

Rifat Göksu

Üye

İ. Hakkı Ülkmen

Üye

Şemssettin Akçoğlu

Üye

İbrahim Senil

Üye

İhsan Keçecioğlu

Üye

A. Şeref Hocaoğlu

Üye

Celâlettin Kuralmen

Üye

Hakkı Ketenoğlu

Üye

Fazıl Uluocak

Üye

Ahmet Akar

Üye

Lûtfi Ömerbaş

Üye

Ekrem Tüzemen





MUHALEFET ŞERHİ

Sağlık hizmeti, Devletin en önemli sosyal hizmetlerinden biridir. Anayasa'nın 49 uncu maddesinde, Devletin, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi bakım görmesini sağlamakla ödevli olduğu yazılıdır. Bu hüküm uyarınca, kanun koyucu, sağlık hizmeti konusunda tedbirler almak yükümündedir. 2000 sayılı kanun, daha önce kabul edilmiş olmakla birlikte, Anayasa karsısında, sağlık konusunda alınmış tedbirlerden sayılmalıdır.

Devlet, bu kanunla, sağlık hizmetini yürütebilmek için, masraflarım deruhte ederek tıp doktoru yetiştirmeyi ve buna karşılık kendilerini belli sürelerle mecburi hizmete tabi tutmayı uygun görmüştür. Kanun koyucu, ilgililerin, mecburi hizmeti yapmamaları halinde gözetilen amacın gerçekleşemiyeceğini de düşünmüş ve kanunun 3 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki müeyyideleri koymuştur.

Bu fıkralar hükümlerine göre, mecburi hizmetten kaçınanlar, kendileri için sarfedilen paranın iki mislini ödeyecekler, bu parayı tamamen vermeyenler hapis cezası ile mahkûm edilecekler ve para kendilerinden ayrıca alınacaktır. Çoğunluk, parayı vermeyenlerin hapis cezası ile mahkûm edilmelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varmış ve buna ilişkin hükmün iptaline karar vermiştir.

Anayasa'nın 33 üncü maddesi gereğince suçları ve cezaları kanun belli eder.

Sağlık hizmetini yürütmekle görevli olan kanun koyucu, bu konuda aldığı tedbiri aksatacak davranışlarda bulunanlar hakkında ceza müeyyidesi koymayı lüzumlu ve kamu yararına uygun görmüş bulunmaktadır. Bu ceza belli durumda bulunanlara uygulanacağına göre Devletin diğer borçluları ile eşitliği bozan bir yönü olmadığı gibi hukuk devleti ilkesine de aykırı düşmemektedir.

Bu sebeplerle kanunun 3 üncü maddesinde yer alan, hapis cezasına ilişkin hükmün Anayasa'ya aykırı olmadığı kanısı ile bu hükmün iptali hakkındaki çoğunluk kararına muhalifiz.



Başkan

Lûtfi Akadlı

Üye

Rifat Göksu

Üye

İbrahim Senil







Üye

Hakkı Ketenoğlu

Üye

Celalettin Kuralmen

Üye

Ahmet Akar





MUHALEFET ŞERHİ

2000 sayılı kanunun 3 üncü maddesindeki, asıl hüküm birinci fıkrada yer almış; (Hizmet kabul etmiyenlerin veya edip de muayyen müddeti bitirmeden terkedenlerin yurtta kendileri için sarfedilen paranın iki mislini ödemeye mecbur oldukları) bu fıkrada gösterilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrası bu hükmün cezai müeyyidesinden ibaret olup kararımızla iptal edilmiştir.

Bu fıkranın devamındaki (ve para ayrıca alınır) hükmü (Hapisle mahkûmiyetin alacağı düşürmeyeceğini) belirtmek kasdiyle sevkedilıniştir ki hapis hükmü iptal edilince bu da tatbiksiz kalacaktır.

44 sayılı kanunun 28 inci maddesi gereğince, tatbik kabiliyeti kalmayan bu hükmün de iptali gerekir.

Kararın 2 nci bendine bu sebeple muhalifiz.



Üye

Fazıl Uluocak

Üye

A. Şeref Hocaoğlu

Üye

Şemsettin Akçoğlu

Kazanılmış Hak Kavramının Kazanılmış Avantaj Anlamında Kullanılması

Özhan Uluatam, Enflasyon ve Devlet Gelirleri, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1981, s. 15-16'dan alıntıdır.
(http://kitaplar.ankara.edu.tr/dosyalar/pdf/105.pdf adresindeki eser üzerinde manuel yazım denetimi yapılmıştır)


cc. Enflasyona Karşı İktisat Politikası

Günümüzde enflasyon olgusunun kazandığı yaygınlık ve çeşitli ülkelerde ulaştığı boyutlar iktisat teori ve politikalarının konuya ilişkin genel yaklaşımımını yeniden gözden geçirme zorunluğunu yaratmıştır.

İster para politikasına, isterse malî politikaya ağırlık veren bir görüşle alınsın, gelenekçi yaklaşım, bu iki politikanın uygun biçimde ve dozda kullanılmasının bir ekonomide enflasyonu önlemeyi başarabileceğini kabul ediyordu.

Bu yaklaşımın gerisinde de, ekonominin doğal denge durumunun ancak fiyat seviyesindeki istikrarla bağdaşabileceği görüşü vardı. Oysa, İkinci Dünya Savaşından sonraki ve hele 1970'lerdeki gelişmeler böyle bir yaklaşımın geçerliği tartışmasını ve bazı yeni politika önerilerini ön plana çıkarmıştır.

Bu tartışma ve önerilerin başlangıcında, çağdaş toplumların iktisadî-toplumsal yapısında ortaya çıkan değişmelerle ilgili gözlemler bulunuyor. Günümüz toplumları -gelişmiş ya da azgelişmiş- ortodoks iktisat kitaplarının alışılmış oyun kurallarına gittikçe ters düşen eğilimlerin etkisi altında bulunuyor.

Firmaların büyümesi ve temerküzünün doğal sonucu olarak, üretimin oligopol koşullarında gerçekleşmesi, emek arzının, genel kural olarak, sendikalar ya da benzeri örgütler aracılığıyla sunulması, bu gelişmeler sonucunda gerek mal, gerekse işgücü piyasalarında fiyat teşekkülünün serbest rekabetten çok uzak koşullar altında oluşması, giderek yaygınlık kazanan bu eğilimlerin başında geliyor.

Bu somut gelişmenin ötesinde, toplumu oluşturan çeşitli kesimlerden kişilerin bekleyiş ve alışkanlıklarında, toplumun değer yargılarında da önemli değişmeler var. Herşeyden önce, devletin çok çeşitli amaçları içinde "tam istihdamın sağlanması" öncelikler listesinde çok yukarılara tırmanmış bulunuyor.

Öyle ki, büyüme, fiyat istikrarı gibi başka amaçlarla tam istihdam arasında bir çatışma çıktığı zaman toplumların ve politikacıların genel eğilimi tam istihdam amacından en az fedakârlık etmek oluyor. Doğal olarak, bireysel planda da işsizlik olgusu -işsizlik tazminatları ile yumuşatılsa bile- kolay kabul edilemiyor. Diğer yandan, kişiler bir kere elde ettikleri iktisadî avantajları "kazanılmış hak" kabul etmekte ve bundan geri dönüşe rıza göstermemektedirler.

Bu avantajlar içinde özellikle "gelir"in azalması düşünülemediği gibi, zaman içinde artması gereği de yaygın biçimde kabul edilen bir inanç olmaktadır.

Bütün bu gelişmeler çağdaş toplumları enflasyonların çıkışına ve devamına çok elverişli bir yapı içine sokmuştur. Fiyat yükselişlerini başlatabilecek bir toplam talep artışı, bu yapıda, herhangi bir kesimden çok kolaylıkla doğabilmekte, başlayan bu fiyat artışını kendi başına durduracak ya da yavaşlatacak özellikler de iktisadî sistemden, geniş ölçüde, silinmiş bulunmaktadır. Hatta, toplam talepte bir artış olmasa bile, toplam talebin bölünüşündeki bir değişme, toplumun bu yapısını yansıtan maliyet ve fiyat saptama yöntemleriyle enflasyon sürecini başlatabilmektedir.(7)

İktisat politikası uygulama durumunda olanların, başlıyan bir enflasyon sürecini durdurma hususundaki imkânlarının da hayli daraldığı dikkati çekiyor.

Tam istihdamın sağlanması devlet önceliklerinde ön plana çıktığına göre, alınacak -ilerki sayfalarda özetle değineceğimiz- enflasyona karşı iktisat politikası tedbirleri fazla bir işsizliğe yol açmayacak biçimde düzenlenecektir.

Üstelik, toplumun yukarıda işaretlenen yapısı gereği, hemen her tedbir, çeşitli grupların kazanılmış saydıkları haklarla çatıştığı zaman, geniş tepki ile karşılaşmaktadır. Kazanılmış hakların listesi ise her geçen gün biraz daha genişliyor görünmektedir.

Bu gözlemler bazı iktisatçıları, çağımızda hemen hiçbir ülkenin enflasyonu bütünüyle önlemesinin mümkün olmadığı görüşüne itmiş bulunuyor.

Bu iktisatçılara göre fiyat artışlarının devam edeceği fikrine kendimizi alıştırmaktan, enflasyonla birlikte yaşamayı öğrenmekten başka çare yoktur. Tabiî, bu durumda temel sorun, sürüp giden bir enflasyonun sınırlı boyutlarda tutulmasının mümkün olup olmadığına dönüşmektedir. Eğer enflasyon, genişlemeyen fiyat artışlarıyla sürdürülebiliyorsa, klasik denge anlayışına aykırı biçimde, bir ekonominin "enflasyon içinde dengede" bulunduğundan bahsetmek gerekecektir.(8) Ancak, fiyat artışlarının büyüdüğü, enflasyonun tahrip edici etkilerinin belirdiği durumlarda bu denge bozulmuş demektir.

Dipnotlar:

7 C.L. Schultze, "Recent Inflation in the United States", Study Paper N. 1, Joint Economic Committee, Washington, 1959; F. Machlup, "Another View of Cost- Push and Demand-Pull Inflation", Review of Econo mics and Statistics, (1960), s. 125-139; Jean-Paul Fitoussi, Inflation, Equilibre et Chomage, Edition Cujas, 1973, s. 89-111.
8 Jean-Paul Fitoussi, Ibid.

Hukukta Geriye Yürümezliğin İstisnası Olarak Kazanılmış Hak Kavramı

Yıldırım Uluer, İdari Yargıda İptal Kararlarının Sonuçları, Sevinç Matbaaası, Ankara, 1970, s. 17-24 arasından alıntıdır.
(kitaplar.ankara.edu.tr/dosyalar/pdf/431.pdf adresindeki eserden OCR'la okutulup manuel yazım denetimi yapılmıştır)


A — GERİ YÜRÜRLÜK BAKIMINDAN HUKUK KURALLARI, İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARLARI VE ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI

1 — HUKUK KURALLARININ GERİ YÜRÜMEZLİĞİ

Hukuk kuralları yürürlüğe girmelerinden başlayarak kapsadıkları her durum ve olaya uygulanırlar. Kimseden gelecekte yürürlüğe girecek, bugünden bilinmeyen kurallara uygun davranış beklenemeyeceğine göre, olaylara, oldukları gündeki kurallar uygulanır. İşlemler yapıldıkları gündeki hukuk kurallarına uygun olmak gerekir. İlke olarak yürürlüğe girer girmez etkilerini gösteren (6) yeni kurallar, ancak tamamlanmamış işlemlere etki yaparlar (7).

«Her hadise geçtiği tarihte yürürlükte bulunan kanunî mevzuat hükümlerine tabi olduğundan, sonradan yürürlüğe girmiş olan hükümler., eski hadisalere sâri ve şamil olamazlar» (8).

Hukuk kurallarının geri yürümemesi ilkesinin temeli bu düşünceler olmaktadır. Ancak, gerek geri yürümezliğin ve gerekse genel uygulamanın katı kurallar değil, birer ilke olduğu unutulmamalıdır.

Danıştayımızın bu konuda ince yargıları olduğunu görmekteyiz. Örneğin :

«..hukuk kaidelerinin meriyetinin her sahada makable icrasına cevaz bulunmaması keyfiyeti.. daha önce meriyete girmiş hukuk kaidelerine tevfikan istikrar bulmuş olan hukukî vaziyetlerin ihlâlinden ve camiada, mevzu hukuk kaidelerine karşı bir emniyetsizlik tevlidinden ve cemiyet efradının devlet veya yekdiğeriyle münasebatında teşevvüş husulünden içtinap maksadına müstenittir. Bu mahzurların bulunmadığı ve bilâkis amme menfaat ve intizamının icap eylediği hallerde hilafından sarih bir metin mevcut bulunmadıkça hukuk kaidelerinin makable şamil hüküm taşımaları mutlak surette merdut bir prensip olarak telâkki edilemez..» (8).

İlke olarak geri yürümezlik ve genel uygulamayı sürdürmek yararlı olmakla beraber, ilkenin uygulanışını ve istisnalarını her olaya göre kamu yararı, kamu düzeni, kararlılık, kazanılmış haklar gibi kavramlar açısından saptamaya çalışmak gereklidir. Örneğin, Anayasanın 33 üncü ve Türk Ceza Kanununun 2 inci maddeleri ceza bakımından geri yürürhezliği kesin olarak belirtmişlerdir. Yasaklayıcı hükümler de geri yürümezler (9). Buna karşılık kanunların geri yürür hükümler taşıyabileceği kabul olunduğu gibi, kanuna ya da yargı işlemlerine dayanan idarî işlemler de geri yürüyebilirler (10). Usul hükümlerinin (11) ve genellikle lehte olan hükümlerin geri yürüyeceği kabul olunmaktadır (12). Geri yürümezlik ilkesi çok kere kazanılmış hakları saklı tutmak amacını gütmektedir. Kazanılmış haklara aykırı geri yürüme olmaz (13). Kazanılmış hak var ise, hukuk kuralı diğer bütün olaylara uygulandığı halde o olaya uygulanamaz yani hukuk kuralının genel uygulanmasına da istisna getirilmiş olur (14).

2 — İÇTİHADI BİRLEŞTİRME KARARLARININ GERİ YÜRÜMEZLİĞİ

a) İçtihadı Birleştirme Kararlarının Niteliği ve Anayasaya Aykırılığı Sorunu

İçtihadı birleştirme kararları bir yargı işlemi oldukları halde, belirli bir uyuşmazlığı çözmezler. Bu kararlar ile, belirli bir uyuşmazlık tipi için, bundan böyle uygulanmak üzere, olabilir çözümlerden biri seçilir. İçtihadı birleştirme kararları belli bir uyuşmazlığı, ve sonuçta haksız çıkan tarafa karşı uygulanma gücü olan kararlardan nitelik bakımından farklıdırlar. İçtihatların birleştirilmesi kararları «..belirli bir olay hakkında icraî nitelik taşımayan .. genel nitelikteki kararlardır..» (15). Bu kararlar alt yargı yerlerini, hattâ Danıştay Kanununun 46 ıncı maddesi uyarınca idareyi bağlar.

Bir yargı düzeni içinde çözüm farklarını önlemek için bulunmuş bir yol sonucu verilen kararların yargı organlarını ve idareyi bağlayan sonuçları olması yazarlarımız arasında tereddütler yaratmış ve Anayasaya göre yargı organlarının kural koymaya yetkili olmadığı, böylece konulmuş kuralların bağımsız yargıçları bağlayamayacağı, bağladığının kabulünün Anayasaya aykırı olacağı sonucuna varanlar olmuştur (16).

Bence, önce şunu saptamak gerekir; İçtihadı birleştirme kararları ülkede içtihat birliğini sağlayarak öylesine önemli bir görev yapmaktadırlar ki, hukukumuzun bu değerli kurumdan vazgeçmesi söz konusu değildir (17). İkinci olarak, içtihadı birleştirme kararlarının kural koyması mümkün olmakla birlikte genellikle, kural değil, var olan kuralların yorumu niteliğindedirler (18). Kural oldukları durumlarda da Anayasaya aykırılık söz konusu edilememek gerekir. Anayasamızda yargı organlarının kural koyamayacağına ilişkin bir kural yoktur. Özellikle, idare yargıcının görevi dağınık ve sistemleştirilmemiş hükümler arasında bağ kurarak idare hukukunun mimarlığını yapmaktır. Yasama dışındaki devlet organları da kural koyabilirler. Yasama organı dışındakilerin yapamayacakları, kanun kuvvetinde, o geçerlilikte kural koymaktır. İçtihadı birleştirme kararlarının kanun kuvvetinde kural koyduğu ise söylenemez.

Yüksek yargı organlarının, hukuk kurallarının yorumlanmasın-daki birliği gerçekleştirme görevlerini yapabilmeleri için verdikleri kararların alt yargı organlarını bağlayıcı olması zorunludur (19). İçtihadı birleştirme kararlarının da, Anayasanın 132 inci maddesindeki «Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlarma göre hüküm verirler» şeklindeki hükmüne aykırılığı düşünülemez; çünkü bu hükme uygun yorum olanağı vardır : yargıç, içtihadı birleştirme kararının koyduğu ilke ya da kuralı Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine aykırı görürse, uyuşmazlığı içtihadı birleştirme kararına göre değil, ulaştığı sonuca göre çözümleyecektir (20). Burada içtihadı birleştirme kararlarının anlamı, olsa olsa, yargıçların aykırı kararlarınm yüksek mahkemece bozulacağının önceden belirlenmiş olması anlamına gelir. Bu anlamın çıkarılması için ise belli bir konuda içtihatların birleştirilmesine gidilmiş olması gerekli değildir. Yüksek mahkemelerin belli bir konudaki içtihatlarının istikrar kazanmış olması yeterlidir. İçtihadı birleştirme kararları ile belli bir konuda istikrar kazanmış içtihatlar arasında bağlayıcılık yönünden nitelik farkı yoktur. Nitekim Danıştay, bir içtihat istikrar bulmuş ise, içtihadın birleştirilmesi gereği kalmadığını belirtmiştir (21).

İdarenin bağlılığı da bundan farklı değildir. İçtihadı birleştirme kararı idare için de aykırı işlemlerinin yargı organlarınca iptal edileceğinin belirmiş olması anlamını taşır. Ancak, yargı organlarının aykırı işlemlerin gerekçesine katılması, aykırı işlemi iptal etmemesi ve giderek içtihadın değişmesine yol açılması mümkündür.

b) İçtihadı Birleştirme Kararlarının Geri Yürümezliği Sorunu

İçtihadı birleştirme kararları, istikrar kazanmış, düzenli içtihatlarla aynı nitelikte ilke kararlarıdır.
«İçtihadın birleştirilmesi kararları yeni bir hukukî durum yaratmayıp, mevcut hukuk kurallarının, konulduğu tarihten itibaren anlamını belirttiği» (22) için yorum kararı niteliğinde olabilirler. Yorum kararları ise «bildirici» olduklarından geri yürürler (23).
Özellikle idare hukukunda içtihatlar kural koyabilirler. İptal kararlarının sonuçlarına ilişkin ilkelerin bütünü yargı yolu ile konmuş ve geliştirilmiştir. Belirli bir olay hakkında icraî nitelik taşımayan genel nitelikte kararlar olan içtihadı birleştirme kararlarında kural niteliği daha açık olarak görülebilir. Bu durumda, yani içtihadı birleştirme kararinın yorum değil kural niteliğinde olduğu hallerde, hukuk kurallarının geri yürümezliği ilkesi gereğince içtihadı birleştirme karariyle konmuş kuralın da ilke olarak geri yürümemesi gerekir.
Danıştayımızın, içtihadı birleştirme kararlarının geri yürümeyeceğine ilişkin kararları (24) kazanılmış hakları saklı tutmak ve kuralların geri yürümemesini sağlamak amacındadır. Ancak, sanıyorum ki, hukuk kurallarının genel uygulaması ve eşitlik ilkelerinin uygulanması gerekli olan durumlarda, içtihadı birleştirme karariyle konulmuş kuralın geri yürümesi gerekebilir. Hattâ, bu ilkeler gereği, kişilere kazanılmış hak tanımamak da doğru ve haklı sayılmalıdır (25).

3- ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARLARININ GERİ YÜRÜMEZLİĞİ

Bildirici nitelikteki kararlar geri yürürler. İptal kararlan işlemdeki sakatlığın yargı organı tarafından saptanması- demek olduğuna göre Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının geri yürümezliği diye bir sorun ortaya konulamamak gerekir. İptal kararları geri yürür. Ancak Anayasamız 152 inci maddesinin üçüncü fıkrasında «İptal kararı geriye yürümez» hükmünü koymuş, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı Kanunda da bu hüküm «İptal kararı her halde geri yürümez» (m. 50) biçiminde tekrarlanmış ve ortaya açıklanması zorunlu bir durum çıkmıştır.

Bu hükümler kanunların geri yürümemesi ilkesi ile aynı anlamda kabul olunursa (26) mesele yoktur. Ancak, bir kanunun yasama organı tarafından kaldırılması ile yargı organı tarafından iptali arasındaki nitelik farkı açıktır. Gerçekte, «iptal kararı geriye yürümez» hükmü sakatlıklar kuramına bir istisna değil, fakat iptal kararlarının kazanılmış hakları ve hukuksal kararlılık kazanmış durumları etkilememesi ilkesinin aşırı bir biçimde anlatımıdır. Danıştayımız sorunu çeşitli yönleriyle inceleyerek çözmüş bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları da diğer sakatlık kararları gibi geri yürürler.

Danıştay, Anayasadaki bu hükmün amacının kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuksal kararlılığı ve dolayısiyle kamu düzenini korumak olduğunu kesinkes ortaya koymuştur (27). Danıştayımı-zın anlatımiyle, davaya bakan mahkemenin, uygulanacak bir kanun hükmünü Anayasaya aykırı görmesi ya da taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasını ciddî görmesi halinde, Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararının geri yürüyeceği, dolayısiyle Anayasada belirtilmiştir. Bu durumda geri yürüme kabul olunmaz ise,

«..Anayasa Mahkemesinin vereceği karara kadar davanın geri bırakılacağı yolundaki Anayasanın 151 inci maddesinin birinci fıkrası ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri hakkındaki 44 sayılı Kanunun aynı mealdeki 27 inci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü ve bahsi geçen 151 inci maddenin itiraz yoluyla mahkemelere gönderilen işlerde üç ay içinde Anayasa Mahkemesi tarafından karar verilmezse, mahkemenin Anayasaya aykırılık iddiasını kendi kanısına göre çözümleyerek davayı yürüteceği yolundaki dördüncü fıkrası hükmü mesnetsiz kalır..» (28) (29).

Kanunların objektif olması, detva açma yetkisinin dar tutulmuş olması ve davacıların iptalin elde edilmesinde normal olarak doğrudan doğruya çıkarları olmayacağı nedenleriyle, dava yolunda, iptalin geri yürürlüğünün görülmesi daha güçtür. Ancak, bu durumda da geri yürürlük bazen açıkça görülebilmektedir (30).

Dipnotlar:

(6) «..ister özel hukuk, isterse kamu hukuku dalında olsun kanunlar genel olarak derhal tesirlerini husule getirirler..»
[Içt. bir. 2.12.1967 e. 67 k. 8 (DÇN. II s. 500 no. 791)].
(7) DDUH. 1937 k. 178 (Der. 2 s. 25); D. 6 22.12.1964 e. 963/4749 k. 5337 (Der. 93-94 s. 325).
(8) D. 6 24.1.1962 e. 958/5429 k. 193 (İBD. 1962 s. 55).
(8) D. 5 23.6.1944 e. 943/1147 k. 1152 (Der. 26 s. 59).
(9) D. 12 31.10.1968 e. 720 k. 1992 (DÇN. II s. 300 no. 536).
(10) D. 4 22.1.1952 e. 951/3098 k. 90 (Der. 54-57 s. 221).
(11) D. 6 3.2.1947 e. 946/1518 k. 348 (Der. 35 s. 121); D. 6 24.1.1962 e. 958/ 5429 k. 193 (İBD. 1962 s. 55).
(12) DDK. 19.9.1958 e. 957/139 k. 580 (SBFD. C. 15 S. 2 s. 210).
(13) DDUH. 6.6.1947 e. 946/62 k. 59 (Der. 36-37 s. 47); D. 12 31.10.1968 e. 720 k. 1992 (DÇN. II s. 300 no. 536).
(14) bak. D. 11 9.11.1965 e. 387 k. 403 (Der. 97-99 s. 329); îçt. bir. 2.12.1967 e. 67 k. 8 (DÇN. II s. 500 no. 791).
(15) D. 11 15.3.1967 e. 156 k. 1157 (Der. 111-114 s. 380).
(16) DURAN «Hukuk Kurumu» s. 117; BİLGE «Medenî Yargılama Hukuku Dersleri» Ankara 1967 s. 67; KUNTER «Ceza Muhakemesi Hukuku» İstanbul 1967 s. 352; TUNCAY-ÖZDEŞ-BAŞPINAR agm. s. 712; BlLGİN «Anayasa düzenimizde tevhidi içtihat müessesesinin yaşama şansı» İBD. Yıl 1967 s. 222. Prof. EREM ve Prof. KURU ve ÖZYÖ-KÜK'de ise böyle bir endişe görülmemektedir, bak. EREM «Ceza Usulü Hukuku» Ankara 1968 s. 36; KURU «Hukuk Muhakemeleri Usulü» Ankara 1968 s. 31. ÖZYÖRÜK «İdarî Yargı Dersleri» Ankara 19691970 s. 43.
(17) Nitekim Anayasa Mahkemesi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429 uncu maddesinin Anayasaya aykırılığı itirazını oy birliğiyle reddetmiştir. [Any. Mah. 13.2.1968 e. 967/11 k. 7 (RG. 14.9.1968)]
(18) D. 4. 1953 k. 3171 (H. 984); D. 4 1953 k. 3172 (H. 984); D. 5 14.11.1963 e. 967/4129 k. 3994 (Der. 127-130 s. 177).
(19) bak. not (17)'de adı geçen Anayasa Mahkemesi kararı.
(20) Damştayımızm anlayışı da bu yoldadır. Örneğin:
«..içtihat müessesesinin nazarî bakımdan umumî olarak mütalaası aynı karar üzerinde halin icaplarına göre yeni kararlar verilmesini sağlayacağını göstermeye kifayet eder. 3546 sayılı Kanunun içtihadın tadil veya tebdiline müteallik olan hükmü, dairelerce içtihadın tebdiline mani teşkil etmez.» [D. 4 10.11.1945 e. 1455 k. 2526 (Der. 30 s. 27)].
(21) DDK. 16.12.1961 e. 495 k. 604 (Yüzyıl Boyunca Danıştay, s. 705). Kuşku yok ki, içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcılığı hukuken çok daha kuvvetlidir; belirtmek istediğim sadece arada nitelik farkı olmayışıdır.
(22) D. 5 14.11.1968 e. 967/4129 k. 3994 (Der. 127-130 s. 177).
(23) Eski Anayasa düzenimizde uygulanan «yasama yorumu» :
«..Tefsir kararları yeni bir hüküm vaz etmeyip mevcut hükmün tavzihi sadedinde olmakla makable şamil bulunacağı..». [D. 1 1937 k. 2 (Der. 3 s. 52)] kabul olunmuş, kazanılmış haklar saklı tutulmuştu [bak. DDUH. 16.12.1938 e. 321 k. 245 (Der. 7 s. 60); D. 5 8.7.1949 e. 948/1955 k. 2057 (Der. 46-49 s. 219); DDUH. 6.7.1956 e. 955/ 105 k. 121 (Der. 75 s. 10)]. İçtihadı birleştirme kararlarında da aynı ilke uygulanır. Örneğin,
«..içtihadı birleştirme kararı vergi tevkif atının yapıldığı aylardan sonra ittihaz edilmiş olmakla beraber hukukî mahiyetleri itibariyle, bu kararların kanunun maksadı ve gayesinin ne olduğunu belirtmek itibariyle, ittihazından evvelki hadiselere de tatbiki lâzım geleceği..» [D. 4 1953 k. 3171 (H. s. 984); D. 4 1953 k. 3172 (H. s. 984)].
(24) DDUH. 20.10.1939 e. 280 k. 280 (H. İb. s. 42); D. 5 10.11.1955 e. 905 k. 2854 (Der. 62-63 s. 117); D. 5 18.12.1956 e. 955/1047 k. 3801 (Der. 76 s. 39).
(25) Bu konuda bak. a. s. 89 not. 25.
(26) Böyle bir anlayış için bak. s. ARMAĞAN, «Anayasa Mahkememizde Kezaî Murakabe Sistemi» İstanbul 1967 s. 137.
(27) D. 5 17.6.1963 k. 1108 (A. Erdoğdu, «Hukukî Bir Yara» Milliyet 19.7.1963); D. 5 1963 k. 1505 (H. II s. 348); D. 5 1963 k. 2537 (H. II s. 351); D. 5 4.3.1963 e. 1904 k. 2804 (B. Arıkan, «Bir Kanunun iptalinin Ne-ticeleri» Cumhuriyet 6.11.1963); D. 5 5.12.1963 e. 3000 k. 4147 (Der. 91-92 s. 113); D. 5 27.12.1963 e. 2199 k. 4567 (Der. 91-92 s. 110); D. 5 13.1.1964 e. 961/2047 k. 23 (Der. 93-94 s. 286); D. 5 13.2.1964 e. 963/2420 k. 646 (Der. 93-94 s. 265); D. 3 29.12.1964 e. 187 k. 2157 (ÎBD. 1965 s. 92); D. 5 20.4.1965 e. 963/2050 k. 964 (DÇN. s. 17); D. 6 20.6.1965 e. 3003 k. 1453 (İBD. 1965 s. 350); DDK. 16.12.1966 e. 963/386 k. 1642 (Der. 107-110 s. 119); D. 10 21.12.1966 e. 966/2008 k. 3256 (DÇN. s. 129); DDK. 8.12.1967 e. 96/99 k. 1095 (Der. 119-122 s. 106); D. 8 17.9.1968 e. 967/153 k. 2783 Der. 127-130 s. 264; D. 9 17.12.1968 e. 994 k. 2998 (DÇN. II s. 54 no. 108); DDK. 22.3.1968 e. 966/750 k. 261 (DÇN. II s. 96 no. 173).
(28) DDK. 16.12.1966 e. 963/386 k. 1642 (Der. 107-110 s. 119); D. 9 19.12.1968 e. 726 k. 3132 (Der. 127-130 s. 300).
(29) Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararları aynı zamanda genel etkilidirler.
«..(iptal kararı geri yürümez) hükmünden hareket olunarak, bu dosya ile dava konusu edilen olayda yahut ihtilâf konusu edilmiş olup halen görülmekte bulunan diğer davalarda iptal kararının uygulanamayacağı neticesinin çıkarılması herşeyden evvel Anayasanın 151 inci maddesi hükmüne ve 152 inci maddede yer alan (Anayasa Mahkemesi kararları devletin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar) tarzında ifadesini bulan temel hukuk kurallarına aykırı düşer. Böyle bir telâkki, Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümemesi değil, hiç yürümemesi neticesini ortaya koyduğundan, Anayasa ve hukuk dışı böyle bir düşünce tasvip olunamaz ve Anayasa Mahkemesince ittihaz edilmiş iptal kararının bu davada uygulanmaması, Anayasa Mahkemesi kararının geri yürümesi olarak asla nitelendirilemez». [D. 8 17.9.1968 e. 967/153 k. 2783 (Der. 127-130 s. 264)].
«..itiraz yoluyla gönderilmesi üzerine Anayasa Mahkemesince verilen ... iptal kararının yalnız ilgili iş için hüküm ifade edeceği düşünülemez. Zira bu iptal kararının Anayasanın 152 nci maddesinin beşinci fıkrasında yazılı olduğu üzere olayla sınırlı ve yalnız tarafları bağlayıcı olacağına kararı verilmemiştir» [DDK. 16.12.1966 e. 963/386 k. 1642 (Der. 107-110 s. 119); D. 5 19.10.1968 e. 1898 k. 3685 (Der. 127-130 s. 180); D. 9 19.12.1968 e. 726 k. 3132 (Der. 127-130 s. 300)]. Böylece, iptal kararı, gerek yargı yolu kapalı olduğu için dava konusu yapılamamış meselelere-ki yargı yolu kapalı olduğu için uyuşmazlık konusu yapılamamış işlerde Danıştay, iptal kararından başlayarak bir dava süresi tanımaktadır- Gerek henüz sonuçlanmamış meselelere etki yapacaktır.
(30) C.H.P.’nin haksız iktisaplarının iadesi hakkındaki 6195 sayılı yasanın iptali için açılan davada Anayasa Mahkemesi iptal kararının geriye yürüyeceğini görmüş fakat bu konunun kendisini değil uygulamayı ilgilendireceğini söyleyerek kanunu iptal etmiştir [Any. Mah. 11.10.1963 e. 124 k. 243 (AMKD. C, I 343)].

Şike Davası Yargıtay Kararı

19.01.2014 2010-11 sezonunda işlenmiş şike ve teşvik suçları hakkındaki nihai karar 2014'te çıktı. Geciken adalet, adalet değildir ama buna da şükür. Şike Davası Yargıtay İlamı tam metni için buraya tıklayınız Fakat bu 3 yıllık süreçte basının yarattığı bilgi kirliliğini temizlemek de en az 20 yıl gerektirecek gibi görünüyor. Neler olup bittiğini anlamazdan gelenler bir yana yanlış bilgilendirildiği için anlamayan, yanlış anlayan çok insan var. Elimizden geldiğince yanlışların yerine doğru bilgileri koymaya çalışacağız. 2011'den Önce Şike Serbest Miydi? Türkiye'de yıllardır şike yapıldığını herkes öyle ya da böyle kabul ediyor ama daha öncekilere hemen hemen hiçbir şey yapılmamışken 2011'deki şike/teşvik suçlarının böyle cezalandırılması kimilerine tutarsız gelebilir. Hemen açıklayalım: bunun sebebi ceza hukukundaki "Cezanın Geri Yürümezliği" ilkesidir. 2011'den önce şikeyi cezalandıran bir yasa yoktu. Şike ve teşvik ancak 6222 sayılı Sporda Şiddet Ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun (kısaca "şike yasası") yürürlüğe girdikten sonra kovuşturmaya ve cezaya tâbi oldu. Bir yasa, yürürlükten tarihinden önce işlenmiş suçlara ceza vermekte kullanılamaz. Bu, hukukun temel ilkelerine aykırı olur, adalete duyulan güveni ortadan kaldırır. Ayrıca bu ilkeden en çok yararlanan yine Aziz Yıldırım ve onun suç örgütüdür çünkü söz konusu dosyada, yasanın yürürlük tarihinden önce işlendiği için cezasız kalan şike ve teşvik suçları yine bu örgüte aittir. Ve yine belirtmek gerekir ki bu yasanın daha önceki yıllarda uygulanmazken 2011'de uygulanmasının sebebi yine Aziz Yıldırım'ın suç örgütüne üye olan hukukçulardır.
Söz konusu suç örgütü, kurduğu lobiyle bu yasanın çıkmasını destekleyip şike konusundaki rakiplerinin elini kolunu bağladığından emin olduktan sonra davadaki 50 şüpheli 8 ay içinde şike-teşvik görüşmelerini 400'e yakın hat değiştirerek yapmıştır! Bunlar arasında bulunan örgüt lideri Aziz Yıldırım şike-teşvik görüşmelerini en az 13 ayrı telefon hattından yapmıştır. Bkz. http://www.hurriyet.com.tr/aziz-yildirim-13-farkli-telefonla-gorustu-18173843 Bu da, örgütün yasanın çıkmasını desteklemekteki motivasyonlarının ve "radara yakalanmak" konusundaki isyanın perde arkasını biraz aralıyor.
Neden Sadece Fenerbahçe? İki yıllık süreçte en çok sorulan sorulardan biri şu: "Fenerbahçe yöneticileri suç işledi de tek başına mı işledi? Başka suçlu yok mu?" Evet şike ve teşvik iki taraflı işlenen suçlardır ve sadece şike, teşvik primi vermek değil almak da suçtur. Zaten alanlar da yargılanmaktadır, yargılanmıştır ama spor basınımızın dünyası İstanbul takımlarından ibaret olduğu için bunlara hiç değinmemektedir. Sadece fenerbahçe söz konusuymuş gibi bir hava oluşmasının tek nedeni budur. UEFA'nın sadece fenerbahçe ve Beşiktaş'ı men etmesinin nedeni ise şike ve teşvik suçlarının kendisi değil, bu suçlar konusunda yalan beyanda bulunarak Avrupa maçlarına çıkmış olanların bu iki kulüpten ibaret olmasıdır. Özel Yetkili Mahkemeler Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi bir tane mi? Balyoz, Ergenekon, KCK, şike, yolsuzluk ve diğer örgütlü suç iddialarının hepsini aynı hakimler, savcılar mı inceliyor? Sadece bu 6-7 dava mı özel yetkili mahkeme önünde yargılanıyor? Tabii ki hayır. Sadece İstanbul'da bile 17 ayrı Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi var. Bunların hakimleri, katipleri ve hatta mübaşirleri bile ayrıdır. Bunların her birinin önünde onlarca dosya vardır. Ortak özellikleri ise örgütlü suç iddiası içermeleridir. İnsan kaçakçılığından uyuşturucu ticaretine kadar tüm dosyalar bu mahkemelerin yargısına tâbidir. Türkiye çapındaki yüzlerce örgütlü suç dosyasını kovuşturan onlarca özel yetkili savcı vardır. Şike davası bu dosyalardan sadece biridir. Aziz Yıldırım Beraat Etmemiş Miydi? Hayır, Aziz Yıldırım sadece tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmişti. Birkaç hafta içinde de hapse geri dönecek. Ancak basının Aziz Yıldırım'ın salıverildiği günkü yaklaşımınden ötürü birçok insanın Aziz Yıldırım beraat etti, aklandı sanması hatta "hükümete direnmesi sayesinde kazandı" gibi gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan yanılgılara düşmüş olması normaldir çünkü bu süreçte basın tarafını her defasında belli etmiştir. İşin aslı şudur: dava ilk açıldığında Aziz Yıldırım'a yöneltilen suçların cezası 156 yılı buluyordu. Bunun yarattığı panikle bir araya gelen AKP, CHP ve MHP milletvekilleri bir gecede şike yasasını değiştirerek bunu 6 yıla indirdi. Cumhurbaşkanı bunu veto etti. Gerekçesi ise netti: "yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında bulunan kişi için yapılmış özel bir düzenleme izlenimi uyandırması"... Fakat AKP, CHP ve MHP milletvekilleri isimlerini hukuk tarihinin utanç sayfasına yazmakta kararlı oldukları için bu düzenlemeyi tekrar aynen kabul ettiler ve yasalaştırdılar. İşte o düzenleme sayesinde Aziz Yıldırım'ın alması muhtemel ceza 156 yıldan 6 yıla indi, yargılama tamamlanana kadar geçecek olan süreden daha kısa hale geldi. Bu nedenle yani sanık, çekeceği cezadan fazlasını yargılama sırasında tutuklu olarak geçirmesin diye mahkeme Aziz Yıldırım'ın tutuksuz yargılanmasına karar vermişti. Birkaç hafta içinde de tekrar geri koyacak. Tabii eğer Aziz Yıldırım adaletten kaçmazsa. Yargıtay Kararı Çıkmadan Yorum Yapılmamalı... Mı? Yıllara yayılan bu süreçte en çok ileri sürülen iddialardan biri de kesinleşmiş yargı kararı olmadığı için Aziz Yıldırım ve diğerleri aleyhinde bir söz söylenemeyeceği yönündeydi. Bu iddiaya göre ancak temyiz kararı açıklandığında bu kişiler hakkında yorum yapılabilirdi. Oysa başka Şekip Mosturoğlu ve İlhan Helvacı'nın sanığı olduğu yargılamalar olmak üzere 10'dan çok sanığın yargılaması temyize tâbi değildi. Mosturoğlu ve Helvacı hakkında yerel mahkeme "Aziz Yıldırım'ın lideri olduğu suç örgütüne üye olmak" suçunun işlendiği tespitinde bulunmuştu. Bu iki sanık da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından yararlanarak suçun cezasını çekmekten 5 yıl suç işlememek şartıyla kurtulmuşlardır ve temyiz haklarından bu şekilde feragat etmişlerdir. Bir yılı aşkın süredir durumları böyle olduğu halde bu kişiler bu ülkede spor kulübü yöneticiliğine devam edebilmişlerdir. Ayrıca meselenin sportif yönü zaten UEFA ve CAS kararıyla kesinleşmiştir. Yani şike yapıldığında bahsetmek için de yargıtay kararını beklemeye zaten gerek yoktu. Yargıtay Kararı Yetmez... Mi? Muhakkak bu da söylenecektir. Aziz Yıldırım'ın yargıtay kararına karşı tashih-i karar, anayasa mahkemesine bireysel başvuru ve son olarak AİHM'e başvuracağı kesin bunlardan alacağı cevabı ise bu satırları okumakta olan herkes son derece iyi biliyor. Biz hukuki olarak sadece şunu hatırlatalım: yargıtayın verdiği karar cezanın infaz edilmesi için nihai ve yeterlidir. Aziz Yıldırım'ın söz konusu hukuk yollarına başvurma hakkı vardır ama onlardan birinden bozucu bir karar çıkartmadıkça cezasının infazını iptal ettirmek bir yana dursun tecil bile ettiremez. Yargıtay Kararı TFF'yi Hiç Mi Bağlamaz? İşte bu iddia nispeten doğru: yargıtay kararı TFF'yi bağlamaz Şike ve teşvik hakkındaki ceza yargılaması ile sportif yargılama birbirinden ayrı yürür. Yargıtay ile TFF arasında doğrudan bir bağlayıcılık yoktur. Fakat bu söyleyenlerin gözden kaçırdığı, daha doğrusu insanların gözünden kaçırmaya çalıştığı iki husus var: 1- Yargıtay değil ama UEFA kararı TFF'yi bağlar ve bu konudaki CAS kararı nihai karardır. Bunu zaten önümüzdeki birkaç ay içinde göreceğiz. Filmin sonunu herkes biliyor ama daha erken görmek isteyenler için bkz. UEFA'yı Harekete Geçirmek İçin Gereken 2- Ceza yargılaması ile sportif yargılama arasında bağlayıcılık yoktur ama bir ilişki vardır: deliller. Ceza yargılamasında sunulan ve sanıkların çürütemediği hatta inkar bile etmediği delillerin hepsi spor yargılamasında da göz önüne alınır ve bu deliller üzerinden ama sportif yargılama usulüne göre bir değerlendirme yapılır. Ayrıca ceza yargılamasında ceza verebilmek için makul şüpheyi aşan kesinliğe ulaşmak şart olduğu halde sportif yargılamada deliller yetersizken bile salt kanaatle ceza vermek mümkündür. Yani ceza yargılamasının şike yapıldığı sonucuna vardığı bir olayda spor yargılamasının şike yapılmadığı sonucuna varması usule aykırı değilse bile kafalarda epey soru işareti uyandırıcı niteliktedir. En azından UEFA'nın soracağı soruları cevaplamak TFF için epey zor olacaktır. Bu vesileyle şunu da belirtelim: UEFA'nın Fenerbahçe hakkında aldığı kararın mahkeme kararından etkilendiği iddiası doğru değildir. Bu iddia zaten yukarıdaki "Yargıtay TFF'yi bağlamaz" argümanı ile çelişmektedir çünkü mahkeme ve Yargıtay ceza yargılaması yapmakta, UEFA ise tıpkı TFF gibi sportif yargılama yapmakla yükümlüdür. Beşiktaş, UEFA'nın Beşiktaş hakkındaki kararını internette yayınlamıştır ve orada da açıkça göründüğü gibi UEFA mahkemenin kararını esas almamış, mahkemede elde edilen delilleri esas alarak kendi muhakemesini yürütmüştür. Zaten sportif yargılamada yapılması gereken de budur. Basın bir yana, bir muhalefet partisi başkanının bile halen bu asılsız iddiaya inanması, UEFA'ya, CAS'a karşı bir suç örgütünü savunur duruma düşmesi üzücüdür. Anahtarı Çevirmiş Ama Arabayı Çalmamış... Aziz Yıldırım'ın mizah literatürüne katkısına da kısaca değinelim. Öncelikle: Aziz Yıldırım her arabaya binişinde, kontağı çevirişinde nasıl bir ruh hali taşıyor bilmiyoruz ama araba hırsızları arabaları anahtar kullanarak çalmazlar. Literatürde bilindiği kadarıyla öyle bir hırsızlık türü yok. İkincisi: Söz konusu arabalar çoktan çalınmıştır ve 2 yıldır arabalarla turlar atılmaktadır. Ne skorlar, ne puanlar ne de kupanın durduğu yer değişmiştir. Üçüncüsü: Ceza hukukunda kıyas yasağı vardır. Hiçbir suç diğerine benzetilerek hüküm yürütülemez. Hırsızlık suçunun tamamlanması için arabanın çalınması şart olabilir ama şike suçunun tamamlanması için sahaya yansıması şartı yoktur. Taraflar maçı manipüle etmek amacıyla anlaşmışlarsa suç zaten tamamlanmıştır. Aynı şey spor hukukunda da geçerlidir. Bunu, Organize Suçlar ve Futbol adlı kitabı 15 dile çevrilen spor hukuku uzmanı Declan Hill açıkça söylüyor. Bkz. Declan Hill İle Şike Röportajı Yeniden Yargılama Neye Göre Kime Göre? Özel Yetkili Mahkemeler'e yukarıda kısaca değinmiştik. Şimdi ise bu mahkemelerin siyasi kararlar verdiğinden yola çıkarak şike davasının yeniden yargılanmasını ileri sürenler var. Peki yeniden yargılama böyle bir şey midir? Bir mahkemenin siyasi tarafsızlığı tespit edilince siyasiler canlarının istediği kararı yeniden yargılamaya tâbi tutabilir mi? Yeniden yargılama için ortaya, dava sonucunu değiştirebilecek yeni bir delil ortaya çıkmış olması gerekir. Eğer hukuki normlara bakmazsak yani mahkemenin kararını değerlendirirken kararın "nasıl" alındığına bakacağımıza "kim" tarafından alındığına bakarsak bu hukuki değil tamamen siyasi bir yaklaşım olur ve sonu gelmez. İktidara gelen her siyasi görüş diğerininkini geçersiz kılar ve kaos oluşur. İrdelenmesi gereken, özel yetkili mahkeme kararlarının nasıl verildiğidir. Bu, objektif hukuk kurallarına göre yapılabilecek bir değerlendirme olur. Aksi yöndeki tutuma "ad hominem" yaklaşım denir. Alıntı: X kötüdür + Bu işi X yaptı -> Bu iş de kötüdür X mahkemesi kötüdür + X mahkemesi bu kararı verdi -> Bu karar yanlıştır Bu, sakat bir mantık yürütme şeklidir. Bu mantıkla şöyle önermeler türetilebilir: Alıntı: X mahkemesi kötüdür + X mahkemesinde hakimler cübbe giyiyor -> Cübbe giymek kötüdür ya da Alıntı: Yezit kötüdür -> Yezit Arapça konuşuyordu -> Arapça konuşmak kötüdür Bu çıkarımlar mantıksal açıdan aynı değerdedir: Sakat. Bu yaklaşımla sadece şike, Balyoz ve Ergenekon değil KCK ve yolsuzluk dahil yüzlerce örgütlü suç iddiası taşıyan dosyanın yeniden yargılanması gereği doğar. Bu yaklaşımı kabul ettirip kendi siyasi menfaatine göre sınır çizebileceğini sananlar her şeyden önce mantık açısından haksızdır. Asıl Mesele Nedir? Karar açıklandığından beri tüm politikacılar ve basın suçu kesinleşmiş yöneticileri kurtarmak hakkında konuşuyor. Suçun mağduru olan Trabzonsporlular hakkında fikir beyan eden kaç kişi var? Yanlış bilgiler düzelmiyor, sadece üstüne yenileri ekleniyor. Evet, mahkeme kararı kesinleşti. Sportif yargılamada eninde sonunda doğru yola sokulur. Yöneticiler cezalandırılabilir, Trabzonspor'un kupası iade edilebilir tüm zararlarını kapatmak çok zor ama o bile imkansız değil. Ama asıl sorun şu: bu ülkenin politikacıları ve basını mantık, ahlak, hukuk, etik nedir ne zaman öğrenecek, nasıl öğrenecek? Bu mümkün mü? Galiba biz bunu asla göremeyeceğiz.

Şike Davası Yargıtay İlamı

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi 02/07/2012 2011/63 Esas, 2012/71 Karar 1-Olgun Peker, 2-Aziz Yıldırım, 3-Abdullah Başak, 4-Abdullah Cila, 5-Abdullah Eker, 6-Abdullah Karakuz, 7-Abdurrahman Yakut, 8-Adil Şahin, 9-Ahmet Ateş, 10-Ahmet Çelebi, 11-Alaeddin Yıldırım, 12-Ali Kıratlı, 13-Aykut Aydın, 14-Beşir Acar, 15-Bülent İbrahim İşçen, 16-Bülent Uygun, 17-Candemir Sarı, 18-Cemil Turhan, 19-Cengiz Demirel, 20-Doğan Ercan, 21-Emnanuel Chınenye Emenıke 22-Erdem Konyar, 23-Erkan Korkmaz, 24-Evren Kımıl, 25-Faruk Taşseten, 26-Faruk Yaşar, 27-Fatih Sandal, 28-Gökçek Vederson, 29-Göksel Gümüşdağ, 30-Hakan Karaahmet, 31-Haldun Şenman, 32-Halil Köntek, 33-Hasan Çetinkaya, 34-Hikmet Karaman, 35-İbrahim Akın, 36-İlhan Çelikay, 37-İlhan Yüksel Ekşioğlu, 38-İskender Alın, 39-Kenan Yaralı, 40-Korcan Çelikay, 41-Levent Eriş, 42-Mahmut Boz, 43-Mahmut Güneş, 44-Mecnun Otyakmaz, 45-Mehmet Şekip Mosturoğlu, 46-Mehmet Şen, 47-Mehmet Yenice, 48-Mehmet Yıldız, 49-Metin Korkmaz, 50-Mithat Halis, 51-Muhammet Şenyüz, 52-Murat Öztürk, 53-Murat Yakarışık, 54-Mustafa Sani Şener, 55-Nevzat Şakar, 56-Ömer Ülkü, 57-Özcan Üstüntaş, 58-Özden Aslan, 59-Özden Tütüncü, 60-Sadri Şener, 61-Samet Erdemir, 62-Samet Güzel, 63-Sami Dinç, 64-Selim Kımıl, 65-Sercan Yıldırım, 66-Serdal Adalı, 67-Serdar Berkin, 68-Serdar Kulbilge, 69-Serkan Acar, 70-Seyit İbrahim Kalender, 71-Sezer Öztürk, 72-Talat Emre Koçak, 73-Tamer Yelkovan, 74-Tarık Özaslan, 75-Tayfur Havutcu, 76-Tuğrul Çağrı Üzer, 77-Ümit Aydın, 78-Ümit Karan, 79-Volkan Bahçekapılı, 80-Yadigar Boğa, 81-Yavuz Ağırgöl, 82-Yusuf Turanlı, 83-Zafer Önder İpek, 84-Zafer Tüzün, 85-Zeki Mazlum. SUÇ : Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgütü yönetme, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma ve yardım etme, işyeri dokunulmazlığının ihlali, tehdit, rüşvet verme ve alma, bu suça aracılık etme, dolandırıcılık, nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs, şike, teşvik primi, 6136 sayılı Kanuna aykırılık, resmi belgede sahtecilik suçuna yardım etme, özel belgede sahtecilik. HÜKÜM : Mahkûmiyet, beraat, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ayırma. TEMYİZ EDENLER : C.Savcısı, malen sorumlu Ruken Başak vekili, Katılma isteminin reddine karar verilenler Erman Refik Toroğlu vekili ile kendisine asaleten oğlu Ali Kemal İskenderoğlu'na velayeten Emrullah İskenderoğlu, katılanlar Altay Spor Kulübü Derneği, Fenerbahçe Spor Kulübü, Fenerbahçe Sportif Hizmetler San. ve Tic. A.Ş., Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilleri, sanıklar Yusuf Turanlı, Ümit Karan, Tayfur Havutcu, Tamer Yelkovan, Serdal Adalı, Sami Dinç, Sadri Şener, Nevzat Şakar, Özden Aslan, Ömer Ülkü, Mehmet Yıldız, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Mecnun Otyakmaz, İlhan Yüksel Ekşioğlu, İbrahim Akın, Haldun Şenman, İlhan Çelikay, Korcan Çelikay, İskender Alın, Hakan Karaahmet, Gökçek Vederson, Cemil Turhan, Bülent Uygun, Bülent İbrahim İşçen, Ali Kıratlı, Alaeddin Yıldırım, Ahmet Çelebi, Abdurrahman Yakut, Abdullah Eker, Abdullah Başak, Aykut Aydın, Aziz Yıldırım ve Olgun Peker müdafiileri, sanık Selim Kımıl ve müdafii ile sanıklar Samet Erdemir, Özden Tütüncü ve Evren Kımıl. TEBLİĞNAMEDEKİ DÜŞÜNCE : Onama, düzelterek onama, bozma, temyiz isteminin reddi, iade. EK TEBLİĞNAMEDEKİ DÜŞÜNCE : Bozma. Mahalli Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi; Katılan Altay Spor Kulübü Derneği vekilinin, yokluğunda verilen ve 28/08/2012 tarihinde tebliğ edilen hükmü, 1412 sayılı CMUK'nın 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süreden sonra 06/09/2012 tarihinde temyiz etmiş olduğundan temyiz isteminin, Sanık Hakan Karaahmet müdafiileri süre tutum temyiz dilekçesinde mahkûmiyet hükümlerini temyiz ettikleri halde, yasal süreden sonra verilen gerekçeli temyiz dilekçesinde ise hem mahkûmiyet hem de sanık hakkında CMK'nın 223/2-e madde ve fıkra hükmü uyarınca verilen beraat hükümlerini temyiz ettikleri anlaşıldığından, bu beraat hükümlerine yönelik temyiz taleplerinin, Sanıklara atılı suçlardan doğrudan zarar görmeyen şikayetçilerden Erman Refik Toroğlu ile, kendisine asaleten oğlu Ali Kemal İskenderoğlu'na velayeten Emrullah İskenderoğlu'nun kamu davasına katılma taleplerinin reddine ve Fenerbahçe Spor Kulübü, Fenerbahçe Sportif Hizmetler San. ve Tic. A.Ş. ile Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş.'nin bir kısım sanıklara yüklenen suçlardan dolayı doğrudan zarar görmesi ihtimali bulunduğundan, adı geçen Kurumların davaya katılmalarına ilişkin kararlarda bir isabetsizlik bulunmadığından, yine, sanıklardan Emnanuel Chınenye Emenıke hakkında verilen kamu davasının ayrılması kararının temyizi mümkün olmadığından; Altay Spor Kulübü Derneği vekilinin, Erman Refik Toroğlu vekilinin, Kendisine asaleten oğlu Ali Kemal'e velayeten Emrullah İskenderoğlu'nun, Sanıklardan Sadri Şener ve Nevzat Şakar müdafiin, temyiz istemlerinin, Katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin sanıklardan Emnanuel Chınenye Emenıke hakkında verilen kamu davasının ayrılması kararı ile, atılı suçlardan dolayı doğrudan zarar görmediklerinden sanıklardan Sami Dinç hakkında Olgun Peker liderliğindeki suç örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, resmi belgede sahtecilik suçuna yardım etme ve nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs, Ümit Aydın hakkında rüşvet verme, özel belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçlarından verilen beraat hükümlerine, Yusuf Turanlı hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve 11/05/2011 günü oynanan Beşiktaş A.Ş. - İstanbul BBSK kupa finali müsabakasında şike suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz taleplerinin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun Dairemizce de benimsenen 12/02/2008 gün ve 2007/9-230 Esas, 2008/23 sayılı Kararı ile hükmolunan ceza miktarları gereğince sanıklardan Aziz Yıldırım, Alaeddin Yıldırım, Olgun Peker, Haldun Şenman, İlhan Çelikay, Korcan Çelikay, İskender Alın, Tayfur Havutcu, Serdal Adalı, Sami Dinç, Aykut Aydın ve Ömer Ülkü müdafiilerin süresinde, sanık Mecnun Otyakmaz müdafiin ise süresinden sonra vaki duruşmalı inceleme istemlerinin, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de nazara alınarak CMUK'nın 317 ve 318. maddeleri uyarınca ayrı ayrı REDDİYLE, Sanıklar Abdullah Başak, Ahmet Çelebi, Alaeddin Yıldırım, Ali Kıratlı, Cemil Turhan, Doğan Ercan, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Tamer Yelkovan, Sami Dinç ve Yusuf Turanlı haklarında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olmak, Mehmet Yenice, Ümit Aydın ve Yavuz Ağırgöl haklarında 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü müsabakasında şikeye teşebbüs, Samet Güzel hakkında 17/04/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - Bursaspor müsabakasında teşvik primi verilmesine yardım etme, Sami Dinç hakkında ise rüşvet almaya yardım etme suçlarından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı, 5560 sayılı Yasa ile değişik CMK'nın 231/12. madde ve fıkrası uyarınca sadece itiraz mümkün olup temyiz olanağı bulunmadığından, 5271 sayılı CMK'nın 264. maddesi uyarınca katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin bu husustaki temyiz dilekçeleri itiraz niteliğinde kabul edilerek mahallinde işlem yapılması mümkün görüldüğünden bu kararların inceleme dışı bırakılmasına, Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü tarafından uygun bulunan şikayetçi Gençlik ve Spor Bakanlığı adına İstanbul Muhakemat Müdürlüğü vekilinin 05/11/2012 havale tarihli temyizden vazgeçme dilekçesi de gözetilerek incelemenin duruşmasız ve diğer temyiz itirazları ile sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü: Temyize konu dosya içeriği ve bu bağlamda toplanan tüm yasal kanıtlar değerlendirildiğinde; Sporun bir çok dalı bulunmasına karşın futbolun gerek dünyada gerekse ülkemizde ilk akla gelen spor dalı olduğu, futbola olan bu yoğun ilginin beraberinde karmaşık parasal ilişkileri ve bunun domino etkisiyle yayıldığı sosyal, kültürel, politik ve uluslararası pek çok alanı ilgilendirdiği, 6222 sayılı Yasanın gerekçesinde de belirtildiği üzere artık içinde bulunduğumuz yüzyılda aşılması zor sınırların ortadan kalktığı, ulaşım ve teknoloji başta olmak üzere diğer alanlardaki gelişme ve bütünleşmelerle birlikte genelde sporun özelde de futbolun insanların yaşamında çok daha fazla yer almaya başladığı, giderek bir endüstri haline geldiği, ülkelerin saygınlığı ve küreselleşen dünyadaki ağırlıklarının belirlenmesinde en önemli ölçütlerden biri olma niteliğine büründüğü, Sporun profesyonel olarak icrasının, bunu, sadece zevk ya da sağlık için yapılan bir faaliyet olmaktan çıkarıp bir meslek haline de dönüştürdüğü, Bu bağlamda temel gayesinin, insanın beden ve ruh sağlığını geliştirerek iradesini güçlü kılmak ve toplumda barış, kardeşlik ve dayanışma duygusunu yaygın hale getirmek olduğu, bu durumun sportif faaliyet ve organizasyonların sporun ruhuna ve spor ahlakına uygun, sportmenlik duyguları içerisinde gerçekleştirmesine yönelik, yaygın bir beklentiyi gündeme taşıdığı, Anayasamızın 59/1. maddesinde devletin her yaştaki Türk vatandaşının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alacağı ve sporun kitlelere yayılmasını teşvik edeceğinin belirtildiği, ayrıca Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Müsabakalarında Seyircilerin Şiddet Gösterilerine ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesinin 25/09/1986 tarihinde imzalandığı ve 3608 sayılı Kanun ile uygun bulunarak yürürlüğe girdiği, Bugün için ülkemizde futbolun farklı sosyal statüleri ve inançları taşımalarına rağmen büyük kitleleri bünyesinde toplamayı başardığı, Futbolun dürüstçe ve haksız rekabet olmadan, yasa dışı maddi-manevi çıkar ilişkileri karıştırılmadan yapıldığına yönelik toplumsal inancın korunması gerekliliğinden uzaklaşanlara karşı uygulanacak yasal yaptırımların, futbolun bir araya topladığı büyük kitleleri hedef almayıp, aksine onların saygınlıklarını artırmaya ve sadece yanlışlıkların önüne geçilme amacına yönelik bulunduğunun son derece açık olduğu, Bu itibarla, dava konusu somut olayda yargılananların, futbol kulüpleri olmayıp, kulüplerde yöneticilik yapan, futbol oynayan, yetkili ya da yetkisiz futbolcu temsilciliği yapan vb. kişiler olduğu, 2009 yılında Almanya'da Bochum Savcılığı'nın yürüttüğü şike ve bahis soruşturmasında, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bir çok ülkede oynanan bazı futbol müsabakalarında şike yapıldığının tespit edilmesi üzerine, Türkiye Futbol Federasyonu tarafından Sarıyer C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu, konu ile ilgili yapılan soruşturma sırasında, Bochum Savcılığı'ndan ilgili evrakların getirtildiği ve bir kısım futbolcu, futbolcu temsilcisi, teknik direktör, antrenör, yönetici ve iş adamı ile ilgili olarak soruşturmaya başlanıldığı, hatta bir kısım şüphelilerin bu soruşturma sırasında tutuklandığı, akabinde evrakın tekemmül ettirilerek toplam 71 sanık hakkında kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarından Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı (Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nin 2010/6470-6110 Esas ve Karar sayılı Tayini Merci dosyası içeriğinden), yaşanan bu olay üzerine İstanbul Valiliği Asayiş Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından istihbari mahiyette çalışmalara başlandığı, Bu çalışmalar sırasında, Polis tarafından düzenlenen 14/11/2010 günlü raporda; 1980'li yıllardan sonra ülkemizde futbolun devasa para trafiği yönünden illegal suç örgütlerini cezbettiği, zamanla suç örgütlerinin özellikle futbol çevreleri içine girdiği, bu çevrelerdeki etkili kişilerin referansı ile hem çeşitli alanlara yönelip ekonomik menfaat sağlayarak büyük paralar kazandıkları, hem de illegal işlerini örtecek şekilde itibarlı konuma geldikleri, Türkiye'deki suç örgütü liderlerinden biri olan Sedat Peker öncülüğündeki suç örgütüne üye olmaktan dolayı haklarında yasal işlem yapılan Mecnun Otyakmaz'ın Sivasspor, Olgun Peker'in ise Giresunspor Futbol Kulüplerine başkan oldukları, Peker grubuna bağlı birçok kişinin çeşitli kulüplerde ve özellikle TFF içinde kendi örgütlerinin açıklarını kapatabilecek durumda olduklarının değerlendirildiği, Yine, bu çalışmalar sırasında, İstanbul ilinde kurulu bulunan Anadoluhisarı Futbol Kulübünün, Peker Grubu tarafından yönetildiği, bu kulüp çatısı altında suç örgütü üyesi bulunan pek çok kişiye askerlikle ilgili sorunlarının çözülmesi için futbolcu lisansı çıkartıldığı, hatta bunlardan bazılarının futbol oynamadığı halde diğer kulüplere transfer edilmiş gibi gösterildikleri, Peker Grubuna bağlı örgüt liderlerinden Olgun Peker'in ülkemizde legal veya illegal yöntemlerle, pek çok futbolcu menajerliği şirketi ile doğrudan veya dolaylı bağlantılarının olduğu, çeşitli liglerde futbol kulüplerinin bulunduğu, bu kulüplerde oynayan futbolculardan bir kısmının örgüt adına futbol oynayıp, lig maçlarında şike eylemlerini gerçekleştirdikleri, bir çok vasat düzeydeki futbolcunun, çeşitli kulüplerde örgüte bağlı hareket eden teknik direktör ve menajerler vasıtasıyla, kulüp başkanları kandırılmak ya da ortak hareket edilmek suretiyle fahiş fiyatlara transfer edildiği istihbaratına ulaşıldığı, İstihbari mahiyetteki çalışmalarda bahse konu hususlarda en fazla mağdur edilen kulüplerden birinin Giresunspor olduğu, İstanbul ili Zeytinburnu ilçesinde ticaretle uğraşan ve söz konusu Kulübün başkanlığını yapan Osman Çırak ile gerçekleştirilen resmi olmayan görüşmede; adı geçenin, 2010 yılı içinde Giresunspor'a başkan olduğunu, başkanlık seçimi sürecinde, eski başkan Olgun Peker ve adamlarından tehdit ve uyarı aldığını, buna karşılık seçimi altı oy farkla kazandığını, seçimden sonra Olgun Peker'in menajerlik şirketine bağlı olup, Giresunspor'da oynayan tüm futbolcuların şehri terk ettiğini, konuyu araştırdığında futbolcularla etik olmayan ve TFF yönetmeliklerine aykırı şekilde yapılan sözleşmeler gereği, futbolcuların serbest kaldığını tespit ettiğini, kulübün, hesap hareketlerini incelediğinde, pek çok yasa dışı husus gördüğünü, ildeki bir mali müşavirlik şirketine kulüp hesapları üzerinde araştırma yapması hususunda yetki verdiğini, şirket sahibinin kendisine sözlü olarak eski yönetimin mevcut hesaplara göre cezaevine gireceğini belirttiğini, ancak Olgun Peker ve adamları tarafından tehdit edildiği için resmi rapor düzenlemediğini beyan ettiğini, kendi yönetimleri dönemine kadar kulüpte oynayan futbolcuları araştırdığında, futbol camiasında tanınmayan ve futbol oynayıp oynamadığı dahi belli olmayan onlarca kişiyle sözleşme yapılıp para ödendiğini, ancak bu kişilerin hiçbirinin kulüpte futbol oynamadığının kendilerince saptandığını, Giresun ilinde, kulübe gelir sağlamak üzere faaliyet gösteren Giresun limanı otoparkında yıllık gelir 1 milyon 200 bin lira olmasına rağmen, kulüp defterinde bu gelirin 70 bin lira olarak gösterildiğini, yönetime geldikten sonra futbol takımının üst üste müsabaka kaybetmesi üzerine, bazı futbolcularla yaptığı görüşmelerde, Olgun Peker ve adamlarının çeşitli defalar kulübü bastığını, yönetimlerini zor duruma düşürmek adına, tehdit edilip oynamamaya zorlandıklarını öğrendiğini, 10 Kasım 2010 günü kulüp basın sözcüsü Ali Akdağ'ın basında yer alan eski yönetim hakkındaki beyanları nedeniyle, bazı şahıslar tarafından darp edildiğini, şikayetçi olması halinde çocuklarına zarar verileceği tehdidinde bulunulduğunu, kulüp başkanı olarak kendi imkanları ile konuları araştırdığında Olgun Peker ve adamlarının TFF'deki etkin kişiler tarafından korunduğunu ve bu kişiler tarafından tehdit edilerek uyarıldığını anlattığı hususlarına yer verildiği, Polis tarafından düzenlenen 30/11/2010 günlü raporda yukarıda belirtilen hususlara ek olarak; Olgun Peker'in, yapılan GBT - Arşiv sorgulamasında, 1 adet 6136 sayılı Kanuna muhalefet, 2 adet resmi belgede sahtecilik, 1 adet Hüv.Cüz.Nüf.Tez.Pas.Ruh.İlm.Sah.ve Bey. sahtecilik suçlarından olmak üzere 4 adet yakalandı kaydının bulunduğu, 6 adet Sedat Peker liderliğindeki çıkar amaçlı silahlı suç örgütüne üye olmak ve 1 adet de gerçeğe aykırı belge tanzim etmek ve gıyabi tevkifli olarak aranan şahsa yardım ve yataklık suçlarından olmak üzere toplam 7 adet suç kaydının olduğu, 2004 yılında Sedat Peker liderliğindeki çıkar amaçlı suç örgütüne yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonda, Peker Grubunun, futbol camiasında bir hakimiyet kurma amaçlı olarak kendi aralarında ve futbol camiasından bir takım şahıslarla telefon görüşmeleri yaptıklarının tespit edildiği, bu tespitlerde daha çok Olgun Peker'in adının geçtiği, Fatih Tekke ve Gökdeniz Karadeniz adlı futbolcuların, 2006 yılında araçlarının kurşunlanması konusuyla ilgili olarak Olgun Peker'in adının geçtiği, bu nedenle geçmiş dönemlerde de Olgun Peker'in futbol camiasında söz sahibi olmak için çalışmalarının bulunduğu, soyadı vasıtası ile Sedat Peker liderliğindeki çıkar amaçlı suç örgütü yapılanması ile bağlantılı olduğunun kamu nezdinde bilindiği, örgüt tarafından da Peker soyadının bir baskı aracı olarak kullanıldığı, örgütün illegal alemdeki ününü kullanarak bazı futbolculara baskı yaptığı, özellikle Olgun Peker'in suç geçmişi nedeniyle, bazı futbolcuları doğrudan tehdit etmesi yanında, müsabakalarda nasıl oynaması gerektiği hususunda da söz söylemesinin dahi futbolcular açısından zımni bir tehdidin varlığını oluşturduğu, futbolcuların bu durumda örgüte karşı gelemedikleri, oynadıkları maçları kaybetmeleri veya iyi oynamamaları yönünde örgüt tarafından tehdit edildiği, maçta oynamaması ve takımın kaybetmesi sonucunda bahis yolu ile bahse konu suç örgütünün yüksek miktarlarda haksız kazanç temin ettiği değerlendirmelerine yer verildiği, Söz konusu raporlar üzerine, İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğü tarafından, raporlarda bahsi geçen olaylarla ilgili olarak İstanbul C.Başsavcılığı'ndan (CMK. 250. madde ile görevli) 02/12/2010 günü soruşturma talimatı alındığı, ardından soruşturma kapsamında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. madde ile görevli) 08/12/2010 tarih ve 2010/2539 sayılı Kararı ile şüpheliler Olgun Peker, Hakan Karaahmet, Özden Tütüncü, Selim Kımıl, Candemir Sarı, Murat Yakarışık, Adil Şahin ve Mesut Erdoğan haklarında suç örgütü kurmak ve buna bağlı olarak örgütün faaliyetleri suçu bakımından CMK'nın 135 ve 137. maddelerine göre iletişimin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği, Yapılan teknik takip çalışmalarında; Olgun Peker'in yetkili menajer olmadığı halde, kurmuş olduğu menajerlik şirketi vasıtası ile futbolcu transferlerinde ve Futbol Federasyonu nezdinde etkin olduğu, özellikle Giresunspor'un borçları nedeniyle transfer tahtasının kapalı olması sonucu, transferlerini gerçekleştirememesi üzerine kulüp başkanı Ömer Ülkü tarafından Olgun Peker'den yardım istendiği, Olgun'un da TFF Başkanı Mahmut Özgener ile görüşerek transfer tahtasının açılmasını sağladığı, bu iki kişinin yakın ilişki içinde bulunduğu, Mahmut'un yetkisiz menajer olduğunu bildiği halde Olgun'un bu faaliyetlerine göz yumduğu, Olgun'un da bu ilişkisi sayesinde futbol çevrelerinde etkin konumda bulunduğunun anlaşılması üzerine, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. madde ile görevli) 04/02/2011 tarih ve 2011/361 sayılı Kararı ile şüpheli Mahmut Özgener hakkında suç örgütü kurmak ve buna bağlı olarak örgütün faaliyetleri suçu kapsamında, CMK'nın 135 ve 137. maddelerine göre iletişimin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Teknik Takip ve İzleme Büro Amirliği'ne sunulan 04/02/2011 günlü raporda; soruşturma kapsamında yapılan istihbari çalışmalar sonucu Olgun Peker'in, Giresun Bulancak'ta bulunan ismi henüz tespit edilemeyen bir kuyumcudan borç adı altında 750.000 TL. para aldığı, ancak geri ödemediği, kuyumcunun da tehdit edildiğinden parasını almak için yasal yollara başvuramadığı, ayrıca Fatih Sandal adlı müteahhitten 2 daire aldığı, karşılığında Kocaelispor kulübüne ait çekleri verdiği, çekler karşılıksız çıkınca da hiçbir sorumluluk kabul etmediği ve daireleri geri vermediği, bu olaydan dolayı Fatih Sandal'ın mağdur olduğu ancak korktuğu için şikayetçi olamadığı, Olgun Peker'in Hakan Karaahmet, Özden Tütüncü, Selim Kımıl ve isimleri henüz tespit edilemeyen 2 erkek kardeşi, Candemir Sarı, Murat Yakarışık, Adil Şahin ve Mesut Erdoğan adlı şahıslarla birlikte hareket ettiği, Hakan Karaahmet'in Giresun Tempo TV'nin sahibi olduğu ve Şener Kaçmaz adlı şahıstan almış olduğu 100.000 TL. tutarındaki parayı geri ödemediği gibi tehdit ettiği, yine Tempo TV'nin Giresun'da yayın yaptığı binanın 100.000 TL. tutarındaki kira borcunu ödemediği, bina sahiplerinin korkudan icraya başvuramadıkları, Özden Tütüncü'nün 2009 yılında Giresun'da silahla adam yaraladığı, ancak adliyeye çıkmadan karakoldan serbest kalması olayının Olgun Peker ve adamları tarafından organize edildiği, Selim Kımıl adlı şahsın kardeşleri ile birlikte sabıkalı olup, tehdit ve haraç alma faaliyetlerini yürüttükleri, Olgun Peker adına bu tip illegal faaliyetlerde bulundukları, Candemir Sarı ve Mesut Erdoğan'ın Olgun Peker adına legal alanda faaliyet gösterdiği, Giresun'da yayın yapan yerel basınının bir kısmını Olgun Peker adına yönlendirdiği, Giresun Aktüel gazetesinde yazan Mustafa Cici adlı şahsın Olgun Peker ve adamları hakkında yazmış olduğu bir yazı sonrası çalıştığı işyerinin Özden Tütüncü ve adamları tarafından basıldığı, Mustafa Cici'nin önce şikayetçi olduğu, daha sonra gelen tehdit ve baskılardan dolayı şikayetini geri aldığı, Osman Çırak'ın başkanlığı döneminde Giresunspor basın sözcüsü olan Ali Akdağ'ın 2010 yılı içerisinde Olgun Peker ve Hakan Karaahmet'in azmettirmesi sonucu, Özden Tütüncü ve Selim Kımıl ile adamları tarafından dövüldüğü, Osman Çırak'ın 2010 yılında yapılan kongre ile Olgun Peker'den Giresunspor başkanlığını devraldıktan sonra, kulüp defterinin denetlenmesi için yeminli mali müşavir Veysel Ekmen ile 5.000 TL. karşılığında anlaştığı, Veysel Ekmen'in bir süre sonra Osman Çırak'a kulüpte çok yolsuzluk olduğunu, raporlaması halinde geçmiş dönemin büyük sorumlulukları ve hatalarının ortaya çıkacağını, ancak aldığı tehditlerden dolayı bu raporu tanzim edemeyeceğini söylediği, Giresunspor'da 11/12/2010 tarihinde olağanüstü kongre kararı alındığı, halihazırdaki başkan Osman Çırak'a, Olgun Peker ve adamlarınca tehdit ve şantajla başkanlığı bırakması yolunda baskılar yapıldığı yönünde teyide muhtaç bilgilerin elde edildiğinin yer aldığı, Yapılan teknik takip çalışmaları sırasında tespit edilen hususlarla ilgili olarak Polis tarafından düzenlenen, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olan Aziz Yıldırım ile TFF Başkanı Mahmut Özgener'in yakın ilişki içerisinde oldukları, diğer kulüp başkanlarına karşı birlikte hareket ettikleri, görevi gereği tarafsız olması gereken TFF Başkanının Fenerbahçe futbol takımının oynadığı maçları Aziz Yıldırım'ın düdük çalmasını istediği hakemlerin yönetmesini sağladığı, bu hakemlerin kulüp aleyhine karar vermemesi hususunda ve diğer takımların aleyhine olacak biçimde Aziz Yıldırım'ın TFF Başkanı Mahmut'u etki altına almaya çalıştığı, hususlarını içeren 16/02/2011 günlü rapor üzerine suç örgütünün tüm yönlerinin deşifre edilebilmesi, eylemlerinin tam olarak ortaya çıkarılabilmesi ve şahısların örgüt içerisindeki konumlarının tam olarak anlaşılabilmesi için İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. madde ile görevli) 17/02/2011 tarih ve 2011/689 sayılı Kararı ile şüpheliler Aziz Yıldırım, Oğuz Sarvan ve Mehmet Ufuk Özerten haklarında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve buna bağlı olarak örgütün faaliyetleri suçu kapsamında CMK'nın 135 ve 137. maddelerine göre iletişimin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği, sonrasında da devam eden eylemleri nedeniyle adı geçenler ve irtibatı olan kişilerle ilgili olarak da koruma tedbiri kararlarının alındığı, Bu doğrultuda, somut olaya CMK'nın 135 vd. maddeleri gereğince bakıldığında; CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile 140. maddesinde düzenlenen teknik araçlarla izlemenin bir koruma tedbiri olduğu, koruma tedbirlerine başvurulabilmesi için gerekli şartların mevzuatımızda her bir koruma tedbiri bakımından ayrı ayrı düzenlendiği, ancak bütün koruma tedbirleri bakımından geçerli olan ön şartların bulunduğu, Bunların; a)Suç şüphesinin bulunması: CMK'nın 135/1. maddesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasında "Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda", anılan Yasanın 140/1. maddesinde teknik araçlarla izlemede ise "Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebepleri bulunması ve başka suretle delil elde edilememesi hâlinde, şüpheli veya sanığın kamuya açık yerlerdeki faaliyetleri ve işyeri teknik araçlarla izlenebilir, ses veya görüntü kaydı alınabilir:" düzenlemelerinin yer aldığı, Öğretide ve uygulamada, basit şüphenin; şüphenin en hafif derecesini teşkil ettiği, dayandığı belirtiler itibariyle ispat gücü yetersiz, basit, sayıca az olan şüphe olarak, yeterli şüphenin; mevcut delillere göre yapılacak yargılamada sanığın mahkûm olması ihtimalinin, beraat etmesi ihtimalinden fazla olduğu şüphe olarak, kuvvetli şüphenin ise; eldeki delillere göre yapılacak yargılama sonunda sanığın mahkûm olma ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğu şüphe hali olarak kabul edildiği, Kanun Koyucunun CMK'nın 135 ve 140. maddelerindeki "kuvvetli şüphe sebepleri"nden muradının ne olduğu hususu öğretide oldukça tartışma konusu olmakla birlikte, burada Kanun Koyucunun söz konusu tedbirlerin aşırı biçimde ve sıklıkla kullanılmasının önüne geçebilmek amacıyla kuvvetli suç şüphesi şartını aradığı, ancak bu tedbirlere başvurulması için şüpheli veya sanık tarafından suçun işlendiği şüphesini kuvvetli bir şekilde ortaya koyacak delil ve emarelerin mevcut olması şeklinde anlaşılabilecek derece ve zorlukta bir koşul öngörmediği, aksini kabul halinde bu tedbirlere başvurulmasının neredeyse imkansız ve anlamsız hale geleceği, kaldı ki maddelerdeki kuvvetli şüphe sebepleri terimi, şüpheli veya sanığın mahkûm edilmesi ihtimalinin yüksek olduğu biçiminde anlaşıldığı takdirde, bu aşamada söz konusu tedbirlere başvurmanın orantılılık ilkesi açısından da yerinde olmayacağı, zira şüpheli veya sanık hakkında, onun büyük ihtimalle mahkûm edilmesini gerektirecek yoğunlukta delile ulaşıldığına göre, artık bu tedbirlere başvurma gereğinin bulunmayacağı, yine bu tedbirlere başvurulabilmesi için kuvvetli şüphe şartının aranmasının tedbirlere başvuru koşullarından olan, başka yolla delil elde edilmesi olanağının bulunmaması biçimindeki ikincillik ilkesi ile de bağdaşmayacağını kabul etmek gerektiği, Yargılama konusu edilen olaylarla ilgili soruşturmanın başlangıcının 2009 yılında yurt dışında gerçekleştirilen futbolda şike ve bahis operasyonuna dayandığı, bu operasyonun Ülkemize de sıçradığı ve yetmişbir kişi hakkında nitelikli dolandırıcılık ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma, bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarından Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bir davanın bulunduğu, hatta bazı şüpheliler haklarında tutuklama kararlarının dahi verildiği hususları nazara alındığında, emniyet güçlerince somut olayla ilgili yapılan istihbari mahiyetteki çalışmalar sonucunda elde edilen ve yukarıda izah olunan bilgi ve bulgular da değerlendirildiğinde, dava konusu somut olayda CMK'nın 135 ve 140. maddeleri uyarınca kararlar alınması bakımından kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının bulunduğu ve başka suretle delil elde edilemeyeceği, b)Kanuni düzenleme: Ceza muhakemesi önlemlerinin temel haklara müdahale niteliğinde olduğu ve temel haklara müdahalenin de ancak kanuni bir düzenleme bulunduğu takdirde hukuka uygun sayılabileceği, bu nedenle koruma tedbirlerinin mutlaka bir kanun hükmü ile düzenlenmesi gerektiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de bir koruma tedbiri uygulanarak, temel bir hakka müdahalenin, öncelikle ulusal hukukta bir dayanağı olmadığı sürece hukuka uygun olarak kabul edilemeyeceğini kararlarında sıklıkla vurguladığı, bu açıdan bakıldığında CMK'nın 135 ve 140. maddelerinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izlemenin 01/06/2005 tarihinden itibaren, yani soruşturmanın başlangıcında, bu koşulun hukukumuzda mevcut olduğu, c)Gecikemezlik (gecikmesinde sakınca bulunması): Koruma tedbirlerine başvurmanın, ancak bu tedbirlere başvurmanın gerçekten de zorunlu olduğu hallerle sınırlı olması gerektiği, yani bu tedbirlere başvurulamadığı takdirde, ceza muhakemesinin bundan zarar görmesi olduğu, ceza yargılamasında bu zararın maddi gerçeğe ulaşılamaması ve delillerin elde edilememesi olabileceği, bir koruma tedbirine hakim veya mahkeme tarafından karar verilmesinin, bu kararın her halükarda hukuka ve/veya kanuna uygunluğu anlamına gelmeyeceği, bu kararın sadece kanuna uygunluk için görünüşte bir karine olacağı, hukuka uygunluk için önemli olanın kararın verildiği ve icra edildiği anda, gerek kararın gerekse icrasının hukuk kurallarına uygun olması, koruma tedbirinin genel ve özel koşullarını taşıması olduğu, bir koruma tedbiri sonrasında bir delil veya emarenin elde edilip edilmemesinin de hukuka uygunluk açısından bir ölçüt olmadığı, koruma tedbirinden neyin elde edildiğinden ziyade, o tedbire başvurulması kararı ve icrasının hukuka ve kanuni gerekliliklere uygunluğunun esas olduğu, bu açıdan somut olaya bakıldığında dosya kapsamına göre CMK'nın 135 ve 140. maddeleri uyarınca şüpheliler haklarında kararlar alınmasında, bu ön koşulun da bulunduğunun görüldüğü, d)Görünüşte haklılık: Koruma tedbirlerinin haklı olup olmadığının ancak yargılama sonunda belli olduğu, bu tedbirlerin araç ve geçici olma nitelikleri dolayısıyla, bunlara bu haklılık daha belli olmadan başvurma zorunluluğunun bulunduğu, bu yönü nedeniyle bu tedbirlerin kişilerin hak ve özgürlüklerinin ihlali niteliği taşıdığının açık olduğu, bu noktadaki muhtemel olumsuz sonuçları önlemek bakımından, bu tedbirlerin en azından başvurulduğu anda haklı görünmesinin gerektiği, bu haklılığın da özde değil, görünüşte haklılık olduğu, bu cümleden olarak somut olaya bakıldığında da CMK'nın 135 ve 140. maddeleri uyarınca şüpheliler haklarında kararlar alınmasında görünüşte haklılık koşulunun bulunduğunun görüldüğü, e)Orantılılık (ölçülülük): Koruma tedbirlerinin araç olma özelliğinin sonucu olarak bu tedbirlere ancak zorunlu hallerde başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmadığı, bu nedenle bu tedbirlere başvurulması sırasında orantılılık ilkesinin gözetilmesi, yani bu tedbirlere başvurmak suretiyle elde edilecek yarar ile bu tedbirlerin kişi üzerindeki sonuçları arasında bir denge, oran bulunması gerektiği, bu ilkenin Anayasamızda da yer aldığı, Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması başlığını taşıyan 13. maddede, temel hak ve hürriyetlere yönelik sınırlamaların, ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağının belirtildiği, temel hakların yalnızca kanun aracılığıyla veya kanun nedeniyle ve yalnızca orantılılık ilkesine riayet edilerek sınırlandırılabileceği, yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 8. maddesinin 1. fıkrasında, herkes özel hayatına, aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir denilmişken, 2. fıkrasında ise bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesinin, ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refah, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceğinin düzenlendiği, bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre, vatandaşların kamu gücünü kullananlar tarafından gizlice izlenmesinin polis devletinin bir özelliği olduğu, AİHS'ne göre ancak demokratik kurumların, hukuk devletinin, demokrasinin ve insan haklarının korunması söz konusu olduğunda, bu müdahalenin haklı kabul edilebileceği, bu haklılığın tespiti bakımından haberleşme özgürlüğü ve bu kapsamda özel hayata yapılan müdahalenin öncelikle ulusal mevzuatlarda yasa ile düzenlenmiş olması, yasanın da ulaşılabilirlik ve öngörülebilirlik kriterlerini taşıması gerektiği, ulaşılabilirlikten kastın kişilerin kendilerine uygulanan yasal hükümden haberdar olmaları olduğu, bu açıdan ülkemiz için yasanın ve ilgili mevzuatın Resmi Gazetede yayımlanmasının bu kriterin karşılanması için yeterli görüldüğü, öngörülebilirlikten amacın ise bu hususta konulan kuralların kişilerin davranışlarını düzenlemesine imkan verecek derecede açık ve anlaşılır olmasını ifade ettiği, her iki hususla ulaşılması istenen amacın, gizlilik içeren bir yetki kullanımı sırasında doğabilecek keyfiliğin önüne geçmek olduğu, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim özgürlüğü ve gizliliği Anayasamızın 22. maddesinin koruması altında olup, bu gizliliğe müdahale edilmesinin iletişim özgürlüğü ve gizliliği ilkesini ihlal edeceği gibi, özel hayatın gizliliği ilkesini de ihlal edeceği, ancak dava konusu somut olayda bireylerin temel hak ve özgürlüklerine daha az sınırlama getiren bir tedbirle amacı gerçekleştirmenin (delil elde etme, diğer şüphelilere ve maddi hakikate ulaşma vb.) mümkün olmadığı, CMK'nın 135 ve 140. maddeleri kapsamında uygulanan tedbirlerin ulaşılmak istenen amaç için uygun olduğu, yine somut olayda yukarıda belirtilen temel hak ve hürriyetlerden kısıntı olarak ödenen bedel ile bir yandan korkulan zararın ağırlığı, bir yandan da zarar ihtimalinin kuvveti arasında ihtiyacın gerektirdiği ölçüde ikili bir dengenin bulunduğu, Açıklanan nedenlerle, dava konusu somut olayda şüpheliler haklarında, iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme koruma tedbirlerine başvurulmasının ceza muhakemesi anlamında yasal dayanaklarının mevcut olduğu ve bunların da yasaya uygun ve doğru olarak tatbik edildiği, CMK'nın 135 ve 140. maddeleri uyarınca başvurulan koruma tedbirleri ile somut olayda elde edilen ve hükme esas alınan TAPE kayıtları, fiziki takip tutanakları gibi delillerin Anayasamızın 38/6, CMK'nın 206/2 ve 217/2 maddeleri uyarınca hukuka uygun olarak elde edilmiş olup olmadığı yönünden yapılan değerlendirmede ise; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde, hukuka aykırı delillerin değerlendirilmesine ilişkin bir hüküm yer almamakla birlikte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında, bu hususa işaret ederek, kişilerin adil yargılanma hakkının doğrudan ihlali söz konusu olmadığı sürece kanuna aykırı yollardan elde edilen delillerin, yargılamadaki hukuki değeri konusunda "in abstracto" ve ilke teşkil edecek bir genel kural koymanın mümkün olmadığına hükmettiği, Gizlice yapılan izlemenin AİHM'in uygulamasına göre, hakim kararına dayanması zorunlu değil ise de, ancak hakim kararı ile mümkün olması ya da onun onayından geçirilmesinin kişiye sağlanan yargısal güvence ve kötüye kullanımın önüne geçilmesi bakımından önemli olduğu, bu durumdan haberdar olan kişinin de etkili bir başvuru hakkına sahip olması gerektiği, bu açıdan başvurunun tarafsız ve bağımsız yargı merciileri tarafından incelenmesinin büyük önem taşıdığı, Yine, AİHM'in uygulamalarına göre, davaya konu olaylar, bilgi ve belgeler tarafsız bir gözlemciyi, şahsın suç işlediğine ikna edebilecek nitelikte ise makul şüphenin varlığının kabul edilmesi gerektiği, İç hukukumuz açısından iletişimin tespiti ve kayda alınması koruma tedbirine CMK'nın 135., teknik araçlarla izleme tedbirine ise aynı Yasanın 140. maddelerinde düzenlenen suçlar yönüyle gidilebileceği, bir başka anlatımla katalog olarak belirtilen suçların dışında bu yola müracaat edilemeyeceği, ancak katalog suçtan dolayı alınan iletişimin tespiti kararının icrası sırasında dinlenen kişi hakkında soruşturmaya konu suç dışında ve fakat katalogda belirtilen bir başka suç isnadının bulunması durumunda, tespitin devamına karar verilmesi gerektiğinin bir kısım öğretide kabul görmüş bir düşünce olduğu, AİHM'in teknik takip sırasında suç vasfının değişmesi durumunda yapılan teknik takibin her zaman Sözleşmenin 8. maddesine aykırılık oluşturmayacağı yönünde kararlarının da bulunduğu, burada yetkililerin teknik araçlarla izleme tedbirinde iyi niyetli olup olmadıkları ve yasa ile belirtilen sınırlar içerisinde hareket edip etmediklerinin büyük önem taşıdığı, nitekim Aydoğdu, Duran ve diğerleri ile Kaya ve Türkiye kararlarının bu yönde olduğu, söz konusu kararlarda özetle, teknik takip kararının hakim tarafından verilmiş olması ve savcı gözetiminde icra edilmesinin Yasada belirtilen katalog suçlardan birisi için alınan kararın bir diğer katalog suç için de geçerli olabileceği gibi suç vasfı değişikliği nedeniyle birbirine kolayca dönüşebilen suçlar yönüyle elde edilen verilerin delil olarak kullanılmasında ulusal makamların baştan itibaren iyi niyetli oldukları sonucuna varıldığı, AİHM kararlarına göre, bu yollarla elde edilen delillerin ceza yargılamasında kullanılabilmesi için, sanık huzurunda ve kamuya açık bir yargılama sırasında tartışma olanağının sağlanması gerektiği, bir başka anlatımla, sanığa elde edilen delillere itiraz etmesi için yeterli ve gerekli imkanların tanınması ve bu bağlamda savunma hakkının çiğnenmemiş olmasının gerektiği, Nitekim, bu görüşün YCGK'nın 12/06/2007 tarihli, 2006/5-154 Esas, 2007/145 sayılı Kararının da AİHM'in yukarıda izahı yapılan düşünceleriyle paralellik gösterdiği, Davaya konu somut olayda, AİHS'nin 8. maddesi anlamında koruma tedbiri kararlarının verildiği tarih itibariyle ulaşılabilirlik ve öngörülebilirlik kriterlerinin karşılandığının son derece açık olduğu, bu kararların CMK'nın 135. maddesi kapsamında yetkili ve görevli mahkemelerden alındığı, kamuya açık olarak yapılan yargılamalar sırasında tartışılıp, taraflara iletişimin tespiti ve kayda alınması kararları ve iletişim tutanakları ile teknik araçlarla izleme tutanakları hakkında itirazlarını bildirme imkanının sağlandığı hususlarında bir kuşkunun bulunmadığı, Yine, AİHM'in, Baykov v Rusya kararında da belirtildiği üzere, hukuka aykırı olarak elde edilmiş olsa bile, bu delillerin ikna edici ve doğru olduğu anlaşılırsa ve yine, bu delile dayanılmadan önce savunma hakkının kullanılması imkanı sağlanmışsa, hüküm verilirken bu delillerin esas alınmasının adil yargılanma hakkını ihlal etmeyeceğinin kabul edildiği, (Dr. Seydi Kaymaz, Ceza Muhakemesinde Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, 3. Baskı, Sayfa : 167, 285, 343, 465, 470, 471, 475, 486, 487, 488; Dr. Ümit Kılınç, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, 9. Sayı, Nisan 2012, Sayfa : 1-32; Prof. Dr. Feridun Yenisey, Teknik Takip ve Arama Hakkında Bazı Düşünceler konulu makalesi; Prof. Dr. Yener Ünver, Prof. Dr. Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 1. Cilt, 7. Baskı, Sayfa : 428-434, 556-603, 611-636; Prof. Dr. Ersan Şen, Türk Hukuku'nda Telefon Dinleme - Gizli Soruşturmacı - X Muhbir, 2. Baskı, Sayfa : 113-120; AİHM'nin Klass ve diğerleri/Almanya; Aydoğdu/Türkiye; Duran ve diğerleri/Türkiye; Malone/Birleşik Krallık; Weber ve Saravia/Almanya; Valenzuela Contreras/İspanya; Amann/İsviçre; Rotaru/Romanya; Satık/Türkiye kararları) Sanıklar haklarındaki tüm iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararlarının suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı alındığı, 14/04/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'dan önce, Türk Ceza Yasasında ve ceza hükmü içeren özel yasalarda şike ve teşvik primi fiillerinin bu adla suç olarak tanımlanmadığı, 6222 sayılı Kanunun 23/2. madde ve fıkra hükmündeki "Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci maddede tanımlanan suç bakımından da uygulanır." düzenlemesi uyarınca, şike ve teşvik primi fiillerinin söz konusu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren CMK'nın 135. maddesindeki katalog suç kapsamına alındığının anlaşıldığı, Suç örgütü kurmak, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğinde olup, bu suçun toplum düzenini tehlikeye soktuğu, kurulan suç örgütü amaçlanan suçları işlemede bir kolaylık sağladığından, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiillerin kanunda ayrı suçlar olarak tanımlandığı, bu suç tanımı ile korunan hukuki değerin kamu güvenliği ve barışı olduğu, kamu güvenliği ve barışının bozulmasının bireyin güvenli, barış içinde yaşama hakkını zedeleyeceği, bu nedenle aynı zamanda bireyin Anayasa'da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunmasının amaçlandığı, burada cezalandırılanın kamu güvenliği ve barışına karşı oluşturulan tehlike hali olmasına göre örgüt suçunun somut tehlike suçu olduğu, örgütün faaliyeti kapsamında bir suç işlenmesinin örgüt suçunun unsuru olmayıp, ancak örgütün varlığının tespitinde bir ispat aracı olacağı, Örgütü kuran ve yöneten kişilerin kime karşı nerede ve ne zaman işleneceği henüz belli olmayan bir takım suçları işlemeyi amaçladıkları, TCK'nın 220. maddesi anlamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için en az üç kişinin belirsiz tür ve sayıda suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki ve süreklilik içerisinde, elverişli araç ve gereçlerle, amaç suçları işlemek üzere bir araya gelmesinin gerektiği, Faillerin örgütteki konumlarına göre, yönetici veya üye olacakları, Örgütü sevk ve idare eden failin yönetici, örgütün amaçları doğrultusunda hiyerarşik yapısına dahil olan failin ise doğrudan örgüt üyesi olarak kabul edileceği, Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, niteliğini bildiği örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden ya da örgüt adına suç işleyen failin sorumluluğunun ise TCK'nın 220. maddesinin 6 ve 7. fıkraları kapsamında ve örgüt üyesi olarak değerlendirileceği, (Prof. Dr. İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, 4. Baskı, Sayfa : 13; Prof. Dr. A.Caner Yenidünya, Ar. Gör. Zafer İçer, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, Yıl 2013, Cilt 19, Sayı 2, Özel Sayı, Sayfa : 797-828; Doç. Dr. Vesile Sonay Evik, Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçu, Prof. Dr. Nur Centel'e Armağan, Yıl 2013, Cilt 19, Sayı 2, Özel Sayı, Sayfa : 667-697) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve üye olma suçlarının temadi eden suçlardan olduğu, bu suçun oluşması bakımından amaçlanan suçların işlenmesinin gerekmediği, yani örgüt faaliyeti kapsamında amaçlanan herhangi bir suç işlenmese dahi bu suçun oluşabileceği, dolayısıyla şike ve teşvik primi suçlarının işlenmesi amacıyla örgüt kurulmasına yasal bir engel bulunmadığı, bu fiillerin bu ad altında kanunda suç olarak tanımlanmadığı 14/04/2011 tarihi öncesinde, bu fiilleri gerçekleştirmek için örgüt kurulamayacağından (TCK'nın 220/1. maddesindeki "Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla..." ibaresi nedeniyle) bahsedilebilirse de, Prof. Dr. İzzet Özgenç'in dosya arasında mevcut 31/05/2012 günlü mütalaasında da belirtildiği gibi şike anlaşması yapılmak suretiyle müsabaka sonucuna ilişkin olarak hileli yöntemlerle elde edilen ön bilgiye dayanılarak oynanan bahiste sonuçlar tutturulmak suretiyle yüksek kazançlar elde edilmesi ve diğer yasal şartların varlığı halinde, dolandırıcılık suçunun işlenebileceği, esasen 14/04/2011 tarihi öncesinde mevcut olan yapı içerisinde yer alan kişilerin hukuka uygun, geçerli ve muteber bir amaç için bir araya gelmedikleri, 14/04/2011 öncesi ve sonrası eylemlerinin amaç ve işleniş biçimi itibariyle benzerlik ve birlik gösterdiği, faillerin eylemlerini bu tarih itibariyle sonlandırmak yerine aynı şekilde sürdürmelerinin de amaçlanan suçlara yönelik hareketler olduğu, örgüt suçunun amaç suç açısından bir araç suç olması ve bu suçların hazırlık hareketi oluşu ile bu hareketlerin oluşturduğu toplumsal düzen ve barışa yönelik somut tehlike hali cezalandırıldığından, temadi eden örgüt suçunun 14/04/2011 öncesinde işlenmeye başlandığı hususunun kabulünde bir tereddüt bulunmadığı, Esasen, bu tarih öncesindeki şike ve teşvik primi eylemleri için C.Savcısının bir kısım sanıklar haklarında TCK'nın 158. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçundan kamu davası açtığı, yukarıda da izah edildiği üzere koruma tedbirlerinin haklı olup olmadığının ancak yargılama sonunda belli olacağı, somut olayda da CMK'nın 135 ve 140. maddeleri kapsamında görünüşte haklılık koşulunun bulunduğu, yapılan yargılama neticesinde bir kısım sanıklar haklarında 14/04/2011 tarihi öncesi şike ve teşvik primi fiilleriyle ilgili olarak beraat kararları verildiği, dosyada dolandırıcılık suçunun işlendiği yolunda kesin ve inandırıcı delillerin bulunmadığı, yine TCK'nın 220/2. madde ve fıkrasında düzenlenen örgüt üyeliği suçunun katalog suç kapsamında bulunmadığı sanık savunmanları tarafından ileri sürülmüş ise de; yukarıda ifade edildiği üzere koruma tedbirlerinin ön koşullarının somut olayda mevcut olduğu, örgüt kurmak suçundan hakkında dinleme ya da gizli izleme kararı alınan şüpheli/lerin örgüt faaliyetindeki rolünün/rollerinin ancak yargılama sonunda anlaşılabileceği, bu düşünce biçiminin Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 10/12/2013 gün, 2013/483 Esas ve 2013/599 sayılı Kararının müzakeresi sırasında da benimsendiği, bu itibarla bu yöndeki itirazların da yerinde olmadığı, Açıklanan nedenler ve örgüt suçunun niteliği gereği temadi eden suçlardan olması karşısında 14/04/2011 tarihinden önce iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile fiziki takip suretiyle elde edilen delillerin hukuka uygun olarak elde edilmiş deliller olduğunda şüphe bulunmadığı, Suç işlemek için örgüt kurma suçu ile bu örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların birlikte soruşturulup kovuşturulduğu, esasen suç işlemek için örgüt kurma suçunu bu örgütlerin işlediği suçlardan bağımsız düşünmenin doğru ve sağlıklı bir yaklaşım olmadığı, katalog kapsamında yer almayan bu suçlar bakımından delil elde edilirken ek bir tedbir uygulanması ve kişinin özel hayatı ile iletişimin gizliliğine yönelik ilave bir müdahalenin de söz konusu olmadığı, öğretide tartışmalı olmakla birlikte bu sorunun (örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen ve fakat katalog kapsamında bulunmayan suçlarla ilgili) tesadüfen elde edilen delillerden farklı değerlendirilerek, katalog kapsamındaki bir suç nedeniyle yapılan denetim sonucu bağlantılı suçlara ilişkin elde edilen delillerin ceza yargılamasında kullanılması gerektiği, Yine, suç şüphesi ile başlayan bir soruşturmada hukuki nitelendirmenin bu soruşturmayı sona erdiren iddianame ile yapıldığı, kovuşturma aşamasında da suçun niteliğinin değişmesinin mümkün olduğu, soruşturma aşamasında o ana kadarki delillere göre fiilin tedbir kararında yazılı suçu oluşturduğu sonucuna ulaşmayı haklı kılmasının yeterli olacağı, sonradan suçun niteliğinin değişmesi ile o zamana kadar elde edilen delillerin hukuka aykırı hale gelmeyeceği ve elde edilen delillerin değerlendirme dışında tutulmasını gerektirmeyeceği, burada önemli olan hususun kanunun koruyucu hükümlerinin bertaraf edilmesi amacıyla yanlış bir nitelendirme yapılmış olup olmadığı, bir başka anlatımla kanuna karşı hile yoluna gidilip gidilmediği olduğu (Dr. Seydi Kaymaz, Ceza Muhakemesinde Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, 3. Baskı, Sayfa : 471, 486), somut olayda ise şike ve teşvik primi fiilleri 14/04/2011 tarihinden sonra katalog suç kapsamına alınmış, buna karşılık bu fiiller uyarınca devam eden soruşturma kapsamında bu tarihten sonra bu fiillere göre karar alınmamış, suç örgütü kurmak ve örgütün faaliyeti kapsamında işlenen suçlar uyarınca kararlar alınmaya devam edilmiş olup, şike ve teşvik primi fiillerinin örgüt faaliyeti kapsamında işlenmiş olan amaç suçlardan olması, dönüşen yeni suçun (şike ve teşvik primi) katalog kapsamında yer alması nedeniyle elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasına yasal bir engelin bulunmaması, tedbir kararı verilmesinin dönüşen bu suçlar bakımından da mümkün olması, yapılan yargılama sonucu amaç suçun örgütlü olarak işlendiğinin anlaşılması, örgütün temadi niteliği, mahkemeden usulüne uygun koruma tedbiri kararlarının alınmış olması nedenleriyle kanuna karşı hile yoluna başvurulmadığının, elde edilen delillerin hukuka aykırı olmadığının kabulü gerektiği, Dairemizin 05/06/2009 gün ve 1 MD-5 sayılı Kararını kısmen onayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2011/5MD-137 Esas, 2013/58 sayılı Kararının da bu görüşü doğruladığı, hatta tedbire konu katalog suçun değil de katalogda sayılan bir başka suça yakın ve dönüşebilen bir suçun işlenmesi halinde dahi elde edilen delilin muteber olduğunun belirtildiği, yine bu kararda örgüt suçu kapsamında koruma tedbiri uygulandığı durumda, anılan suçtan sanığın beraati halinde dahi katalog kapsamında yer alan diğer suçtan verilen mahkûmiyet kararında bu delillere dayanılmasında bir isabetsizlik görülmediği, bu görüşün AİHM kararları ile de uyum gösterdiği, Öğretide bazı yazarlar tarafından ifade edildiği ve Dairemizce de kabul edildiği üzere, 5271 sayılı CMK'nın ses ve görüntü kayıtlarına ayrı bir önem verdiği, teknolojik gelişmelere paralel olarak ses ve görüntü kayıtlarının da artık tek başına delil olarak değerlendirilmesi gerektiği, ses kayıtlarının kolayca tahrif edilmeye ve taklide müsait olması sebebiyle, sadece belirti delili sayılıp, tek başına mahkûmiyete esas teşkil edemeyeceğini kabul etmenin isabetsiz olacağı, zira her türlü delilin tahrif edilebileceği, açık suç ikrarını içeren ses kayıtlarının, hukuka uygun olarak elde edilmesi koşuluyla, başka delillerle desteklenmese dahi, tek başına mahkûmiyete dayanak oluşturabileceğini somut olayın özelliğine göre kabul etmek gerektiği, (Doç. Dr. Mustafa Taşkın, Adli ve İstihbari Amaçlı İletişimin Denetlenmesi, 4. Baskı, Sayfa : 189) nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 05/10/2010 tarihli, 2010/8-125 Esas, 2010/189 sayılı Kararında da, tek başına olayı nitelendirmeye yarayacak bilgileri içermeyen iletişimin tespiti tutanakları dışında delil elde edilememesi hususuna vurgu yapıldığı, dava konusu somut olayda hukuka uygun olarak elde edilen iletişimin tespiti tutanaklarının tek başına olayı nitelendirmeye yarayacak bilgileri içerdiği gibi, mahalli mahkemenin "iletişim tespiti tutanaklarının, fiziki takipler, birkısım sanıkların farklı sebepler ileri sürerek kabul ettikleri para alışverişleri, araba alışverişi, yine farklı sebeplerle dile getirdikleri buluşmalar ve özellikle dosyada belirtilen müsabakalara yönelik telefon görüşmelerinin ve buluşmaların tam da şike ve teşvik primi anlaşmalarının müsabaka öncesinde yapılması dikkate alındığında, mahkememizce subutu kabul edilen eylemlerin maddi kanıtlarla desteklendiği, farklı sanıkların kronolojik süreç içerisinde birbirlerini doğrulamaları karşısında suçun nitelendirilmesine ilişkin yeterli bilgileri içerdiği ve bu nedenle hüküm vermeye elverişli olduğu anlaşıldığından, iletişim tespitine ilişkin tutanaklara itibar edilmiş ve hükme esas alınmıştır.,...şike ve teşvik primi girişimlerine ilişkin telefon görüşmeleri yanında bu amaca yönelik gerçekleştirilen buluşmalar ve para naklinin söz konusu olduğu, suç konusu görüşmelerin (şike ve teşvik primi anlaşmalarının ya da teşebbüslerinin) müsabaka öncesinde vuku bulduğu,..." şeklindeki kabulünün de oluşa ve dosya kapsamına uygun olduğu, Sanıklar İbrahim Akın ve İskender Alın'ın hukuka uygun olarak ve müdafii huzurunda ikrar mahiyetinde anlatımda bulundukları, Sanık Mehmet Şekip Mosturoğlu'nun müdafii huzurunda C.Savcısına verdiği ifadesinde "...Bana okuduğunuz İlhan Yüksel Ekşioğlu ile Tamer Yelkovan arasında geçen görüşmede Tamer'in 'patron siz bu futbolcu vergileri için 250 lira mı istediniz, ne istediniz' dediği, İlhan'ın 'evet evet şey şöyle acil akşam ben gidiyorum, onu alıp gitmem lazım lira değil şey amerika' derken vergiyi kastetmesi mümkün değildir. Vergi Türk parası ödenir. Ayrıca vergi dairesine ödenir. Elden götürülmez, kayden ödenir, İlhan Yüksel Ekşioğlu bazen başkanla başbaşa toplantılar yapardı. Ben bu toplantılarda bulunmazdım. Eğer bu para şike amaçlı kullanılmak üzere kulüpten alınmış ise bunu bilemem. Ancak bu rutin bir para çekme yöntemi değildir. Bu şekilde para alınamaz...Fenerbahçe'nin Trabzon maçı için Eskişehir Spora teşvik primi vermesi meselesine gelince; benim bizzat şahit olduğum bir husus yoktur ancak duyumlarım vardır. Benim dışımda bazı yönetim kurulu üyeleri de bu mevzuyu duymuştu. Cihan Kamer ile Murat Özaydın'da bu mevzuyu duymuştur. Ben birileri aracılığıyla Eskişehir Spora teşvik primi gönderildiğini duydum. Ancak kim götürdü, kimlere götürdü, ne kadar götürdü, daha doğrusu götürüldü mü götürülmedi mi bunu bilmiyorum. Ben avukatım hukukçuyum. Teşvik priminin yeni kanunda suç olduğunu biliyorum. Böyle bir şeye karışmam mümkün değildir. Bir buçuk rakamını duydum. Ancak para birimi olarak Türk parası mı döviz mi kastediliyor bilmiyorum." şeklinde beyanda bulunduğu, Haklarında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları kendilerine okunan sanıkların bu kayıtların içeriklerine yönelik bir itirazda bulunmayıp, bu konuşmaların içeriklerini doğrular tarzda ve sadece yorumlanma biçimine karşı savunmada bulunduklarının görüldüğü, Bu itibarla, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün faaliyeti kapsamında işlenen şike ve teşvik primi fiillerine ilişkin olarak Mahkemeden usulüne uygun olarak alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararları üzerine elde edilen TAPE kayıtları ile fiziki takip tutanaklarının usul ve yasaya uygun olarak elde edilmiş deliller olduğu, sanık Aziz Yıldırım'ın 23/02/2012 günlü oturumda hakkında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları kendisine okunduğunda "Aleyhime olanları kabul etmiyorum, görüşmeleri ben yaptım bana aittir..." şeklindeki beyanları da nazara alındığında, mahkemece hükme esas alınmalarında bir isabetsizlik bulunmadığı, Aziz Yıldırım'ın 1998 yılından bu yana Fenerbahçe Spor Kulübünün Başkanlığını yaptığı, futbol takımının son lig şampiyonluğunu 2006-2007 yılında elde ettiği, dolayısıyla Aziz Yıldırım'ın Başkanlığı döneminde futbol takımının 4 kez lig şampiyonu olduğu, 15 Mayıs 2009 tarihinde yaptığı konuşmada (23-24 Mayıs 2009 tarihinde gerçekleştirilen ve yeniden başkanlığa seçildiği olağan genel kurul öncesi) üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadinde bulunduğu, ancak 2009-2010 sezonunda son müsabakalarda alınan neticeler sonrasında Bursaspor kulübünün lig şampiyonu olduğu, böylelikle Fenerbahçe futbol takımının 2005-2006 ve 2009-2010 sezonlarında şampiyonluğu son müsabakada kaybettiği, bu durumun kulüp içerisinde ve yönetimde huzursuzluğa yol açtığı, bu nedenle 2010-2011 futbol sezonu için Fenerbahçe Spor Kulübünde futbol takımı hakkında mutlak bir şampiyonluk beklentisinin oluştuğu, ancak ligin ilk yarısında oynanan müsabakalar sonunda lider Trabzonspor A.Ş. Futbol takımıyla oluşan puan farkının şampiyonluk ihtimalini azalttığı, bu durumun da kulüp içerisinde sezon sonunda yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açtığı, Aziz Yıldırım'ın şampiyonluk sözünün yerine getirilebilmesi açısından sezonun ikinci yarısı başladığında puan kaybına tahammülünün olmadığı, ayrıca sezon sonuna kadar futbol takımının puan kaybetmemesinin de tek başına yeterli olmadığı, rakibi durumundaki Trabzonspor A.Ş. ve Bursaspor futbol takımlarının da puan kaybetmesi gerektiği, şampiyonluğun sadece sportif faaliyetlerle elde edilemeyeceğini düşünen Aziz Yıldırım'ın, yönetim kurulunda yer alan İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu ve Alaeddin Yıldırım ile geçmişte Sedat Peker grubu ile irtibatlı olan bazı şahıslarla birlikte ayrı bir oluşuma gittiği, yönetimde görev yapan diğer üyelerin bilgi ve rızaları dışında oluşan bu yapılanmanın kendi içerisinde ayrı toplantılar düzenlediği, kamu yararına dernek statüsünde bulunan Fenerbahçe Spor Kulübünün; ismi, toplumdaki saygınlığı ve köklü geçmişinin getirdiği etki ve güç de kullanılarak örgütsel faaliyetlere zemin hazırlandığı, Aziz Yıldırım liderliğinde oluşturulan suç örgütünde, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Mehmet Şekip Mosturoğlu'nun etkin konumda oldukları, örgüt içerisinde tam bir hiyerarşik yapının bulunduğu, Aziz Yıldırım ile örgüt üyesi sanıklar arasındaki ilişkinin, kulüp başkanı-yöneticisi ilişkisinden ziyade örgüt lideri ile üyesi arasındaki ilişki şeklinde olduğu, örgüt üyelerinin Aziz Yıldırım'ın talimatlarını yasal ya da yasal olmayan şekilde ayrım yapmadan emir telakki ederek yerine getirdikleri, örgüt üyeleri ile Aziz Yıldırım arasında suç işleme amaçlı bir birlikteliğin var olduğu, Şike ve teşvik primi eylemleriyle, sonucuna etki edilmek istenen müsabakadan bir süre önce örgüt lideri sanık Aziz Yıldırım'ın, özellikle örgüt üyesi sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Mehmet Şekip Mosturoğlu'na amaçlanan müsabakanın istenildiği şekilde sonuçlanması için faaliyete başlamaları talimatını verdiği, örgüt liderinden talimatları alan bu sanıkların, evvela kulüpte yönetici ve sorumlu düzeyde görevleri olan Alaeddin Yıldırım, Cemil Turhan ve Serkan Acar ile görüşüp konuşarak yapılacak faaliyetleri belirledikleri, ardından hedef müsabakanın oynanacağı takıma göre değişmekle birlikte, genel olarak Ali Kıratlı, Yusuf Turanlı, Ahmet Çelebi, Abdullah Başak, Doğan Ercan, Yavuz Ağırgöl, Mehmet Yenice, Mehmet Şen, Hasan Çetinkaya ve Sami Dinç ile irtibata geçerek bu şahıslara şike çalışmalarına başlamalarını söyledikleri, bu şahısların da futbol dünyasındaki geçmişlerinden gelen tecrübe, deneyim ve elde edilen çevreye dayanarak, hedef müsabakanın yapılacağı takıma göre menajer, futbolcu, kulüp yetkilisi veya teknik sorumlularla irtibata geçtikleri, şike ve teşvik primi konusunda görüşmeler yaptıkları, şike faaliyetlerinin yürütülmesinde para dağıtımının Aziz Yıldırım'ın talimatıyla Fenerbahçe Kulübü Mali İşler Müdürü Tamer Yelkovan aracılığıyla sağlandığı, İlhan Yüksel Ekşioğlu'na şike paralarının bu kişi tarafından aktarıldığı, ancak para ödemesi konusunda örgüt üyelerinin Aziz Yıldırım'ın talimatı olmadan kesinlikle hareket etmedikleri, Fenerbahçe Spor Kulübü kasasından Kulüp Asbaşkanı ve Amatör Şubeler Sorumlusu İlhan Yüksel Ekşioğlu'na farklı tarihlerde "amt şb için ödenen" açıklamasıyla ödemelerin yapıldığına, yapılan söz konusu ödemelerin "amt şb için tahsil" açıklamasıyla daha sonra tahsil edildiğine, ancak anılan hesap kayıtlarında açıklamaları yer alan işlemler için ödemelerin yapılıp, daha sonra bu ödemelerin tahsil edilmesinin mahiyetinin söz konusu kayıtlardan tespit edilemediğine, Fenerbahçe Spor Kulübü ile Kulüp Asbaşkanı İlhan Yüksel Ekşioğlu arasındaki parasal işlemlerin tamamının Kulüp kasası aracılığı ile gerçekleştirildiğine yönelik Vergi Müfettişi Nusret Bulut tarafından 26/03/2012 tarih ve 2012-B-528/1 sayılı rapor tanzim edildiği, Şike ve teşvik primi eylemleri için genellikle kaleci ve forvet pozisyonunda oynayan futbolcuların seçildiği, kimi zaman ise teknik direktör ve kulüp yöneticileri ile bağlantının sağlandığı, rakip takım futbolcularından Sercan Yıldırım, Gökçek Vederson, İbrahim Akın, İskender Alın, Ümit Karan, Sezer Öztürk, Korcan Çelikay, Mehmet Yıldız, Serdar Kulbilge, Mahmut Boz, Murat Şahin ve Emmanuel Emenike gibi futbolcularla bağlantıya geçilerek şike veya teşvik primi anlaşmalarının sağlandığı ya da oyuncunun kabul etmemesi nedeniyle şike veya teşvik primi suçlarına teşebbüs edildiği, Sanık Aziz Yıldırım tarafından oluşturulan suç örgütünün, bahse konu sezonda Spor Toto Süper Lig'de oynanan bir kısım müsabakaların sonuçlarını Fenerbahçe A.Ş. futbol takımının lehine olacak şekilde şike veya teşvik primi vermek suretiyle etkilemek amacıyla kurulduğu ve faaliyet yürüttüğü, sanıklar arasında mevcut hiyerarşik bağ çerçevesinde iş bölümü yapıldığı, sanıkların birbirleriyle ve üçüncü şahıslarla sürekli irtibat halinde, yoğun ve düzenli bir biçimde şike veya teşvik primi eylemlerinde bulundukları, örgüt üyelerinin Aziz Yıldırım'ın emir, direktif ve talimatlarıyla hareket ettikleri, Aziz Yıldırım'ın örgüt üyesi sanıkların bir kısmıyla yüz yüze görüştüğü, genellikle İlhan Yüksel Ekşioğlu aracılığıyla emir ve talimatlarını ilettiği ve eylemleri koordine ettiği, örgüt üyesi sanıkların birbirleriyle ve aracılarla bağlantılarının çoğunlukla büyük bir gizlilik içerisinde ya belirli aralıklarla ya da bir önceki görüşmede sonraki görüşmenin yeri ve zamanı belirlenmek suretiyle sağlandığı, örgüt üyesi sanıkların bazılarının şike veya teşvik primi girişimleri yoluyla geçimlerini temin ettikleri, sanıkların birbirleriyle yaptıkları görüşmelerde gizliliğe azami ölçüde uyum gösterip şifreli kelimeler kullandıkları, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün diğer suç örgütlerinde olduğu gibi dikey bir yapılanma oluşturduğu, sanıkların sayısının örgüt kurmaya yeterli olduğu ve amaç suç/lar yönünden elverişli üye, araç ve gerece sahip olunduğu, sanıkların teknik takibe konu kullandıkları telefon hatlarıyla birbirleriyle yoğun şekilde yaptıkları görüşmelerin örgüt üyeleri tarafından şike/teşvik primi eylemlerinin irtibatlı ve koordineli şekilde, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiğini ve sanıkların yoğun şekilde bu eylemlerde bulunup, faaliyetleri rahat bir şekilde yürütmek amacıyla örgüt teşkil ettiklerini gösterdiği, TCK'nın 220. maddesine uygun şekilde teşkil edilen örgütün esas itibariyle şike/teşvik primi eylemlerinde bulunmak amacıyla kurulduğu, Bu cümleden olarak sanık Alaeddin Yıldırım'ın; sanık Samet Güzel aracılığıyla Bursaspor kulübü futbolcusu sanık Gökçek Vederson ile Trabzonspor A.Ş. futbol takımından puan almaları karşılığında teşvik primi teklifinde bulunduğu, Gökçek Vederson'un da bahse konu teklifi kabul ettiği, sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Ali Kıratlı'nın ise, Bursaspor Kulübü futbolcusu Sercan Yıldırım'a, Trabzonspor A.Ş. futbol takımından puan almaları karşılığında teşvik primi teklifinde bulundukları, ancak Sercan Yıldırım'ın, bahse konu teklifi kabul ettiğine dair herhangi bir delil elde edilemediği, 17/04/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - Bursaspor futbol müsabakasına ilişkin olarak; suç örgütü lideri sanık Aziz Yıldırım'ın bizzat tüm süreci yönetmesi yanında, TCK'nın 220/5. maddesindeki "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü yollaması ile diğer sanıklar Alaeddin Yıldırım, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Ali Kıratlı'nın ise teşvik primi suçunun kanuni tanımında yer alan fiilleri birlikte gerçekleştiren sıfatıyla sorumlu oldukları, 22/04/2011 günü Eskişehir'de oynanan Eskişehirspor - Trabzonspor A.Ş. futbol müsabakası öncesinde, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün, Eskişehirspor Kulübünden futbolcu ve teknik adamlarla yakın irtibat halinde oldukları, müsabakadan önce Eskişehirspor futbolcusu Sezer Öztürk'e transfer teklifi götürüldüğü ve anlaşıldığı, sezon sonunda bu futbolcunun transferinin gerçekleştiği, sanık İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun talimatı ile Ali Kıratlı tarafından Şükrü Ongan'ın da yardımıyla Eskişehirsporlu futbolcu Ümit Karan ve Fenerbahçeli yöneticiler tarafından kendisine 'bizimki' denilen teknik direktör Bülent Uygun'a teşvik primi teklif edildiği ve anlaşmanın sağlandığı, müsabaka sonrasında da vaat edilen paraların alındığı, suç örgütü lideri Aziz Yıldırım'ın talimatları doğrultusunda hareket eden sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu, Ali Kıratlı, Tamer Yelkovan, Sami Dinç ve Mehmet Şekip Mosturoğlu'nun teşvik primi eylemi içerisinde aktif olarak faaliyet yürüttükleri, ancak futbolcu Sezer Öztürk'ün teşvik primi teklifini kabul ettiğine dair dosya kapsamında kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığı, bu itibarla sanıklardan Mehmet Şekip ve Sami'nin teşvik primi eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı, sanıklardan Şükrü Ongan'ın doğrudan teşvik primi eyleminin tarafı olarak süreç içerisinde yer almayıp, sanık Ali Kıratlı'nın teşvik primi eylemindeki rolünü ve kastını bilerek, teşvik primi anlaşmasının diğer tarafları Bülent Uygun ve Ümit Karan arasında irtibat sağladığı ve bu şekilde suçun icrasını kolaylaştırdığı, eylemden dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olduğu, 01/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - İstanbul BBSK futbol müsabakasının, Fenerbahçe A.Ş. futbol takımı lehine sonuçlanması amacıyla, Aziz Yıldırım'ın Bülent İbrahim İşçen'e talimat verdiği, Bülent İbrahim İşçen'in de Ahmet Çelebi'ye gerekli talimatları aktardığı, Ahmet Çelebi'nin de Yusuf Turanlı aracılığı ile İstanbul BBSK futbol takımında oynayan İbrahim Akın'a ulaştığı, İbrahim Akın'ın 100.000 Euro karşılığında şike yapmayı kabul ettiği, müsabakanın örgüt üyesi sanıkların beklentilerine uygun şekilde neticelendiği, şike için Aziz Yıldırım'ın talimatı ile Tamer Yelkovan tarafından verilen paranın müsabakadan sonra Yusuf Turanlı aracılığıyla İbrahim Akın'a verildiği, suç örgütü lideri sanık Aziz Yıldırım'ın bizzat tüm süreci yönetmesi yanında TCK'nın 220/5. maddesindeki "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü yollaması ile diğer sanıklar Abdullah Başak, Ahmet Çelebi, Bülent İbrahim İşçen, Tamer Yelkovan, İbrahim Akın ve Yusuf Turanlı'nın ise şike suçunun kanuni tanımında yer alan fiilleri birlikte gerçekleştiren sıfatıyla sorumlu oldukları, 08/05/2011 günü oynanan Kardemir Karabükspor - Fenerbahçe A.Ş. futbol müsabakasının, Fenerbahçe A.Ş. futbol takımı lehine sonuçlanması amacıyla, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü tarafından, Kardemir Karabükspor futbolcusu Emenıke ile, sanıklar Mehmet Şekip Mosturoğlu ve Sami Dinç aracılığıyla, menajeri sanık Erdem Konyar üzerinden sezon sonunda Fenerbahçe A.Ş. futbol takımına transferi vaat edilerek müsabakada oynamaması ya da oynadığı takdirde kötü oynaması için şike teklifinde bulunulduğu, ancak futbolcu sanığın bu teklifi kabul ettiğine dair dosya kapsamında kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığı, rahatsızlığı nedeniyle müsabakada oynayamadığına ilişkin olarak dosyada aksi ispatlanmamış doktor raporlarının bulunduğu, suç örgütü lideri sanık Aziz Yıldırım'ın bizzat tüm süreci yönetmesi yanında, TCK'nın 220/5. maddesindeki "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü yollaması ile Mehmet Şekip Mosturoğlu'nun Sami Dinç aracılığı ile Kardemir Karabükspor futbolcusu Emenıke'nin menajeri Erdem Konyar'a transfer vaadiyle şike teklifinde bulunduğu ve sanıklar Aziz, Mehmet Şekip, Sami ve Erdem'in şikeye teşebbüs suçunu işledikleri, 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü futbol müsabakasının, Fenerbahçe A.Ş. futbol takımı lehine sonuçlanması amacıyla, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü tarafından, bir kaç koldan faaliyet yürütüldüğü, bir yandan sanıklardan İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Cemil Turhan'ın, Yavuz Ağırgöl ve Mehmet Yenice üzerinden girişimde bulundukları, bu kapsamda Mehmet Yenice'nin önce Kasımpaşa A.Ş. futbol takımı kalecisi Murat Şahin aracılığıyla MKE Ankaragücü takımında oynayan bir futbolcuyla irtibat kurmaya çalıştığı, Murat Şahin'in şike için aracılık yapma teklifini kabul etmediği, bunun üzerine Mehmet Yenice'nin açık kimliği belirlenemeyen MKE Ankaragücü'nde oynayan bazı futbolcularla görüşerek şike amaçlı anlaşmaya çalıştığı, sanık Mehmet'in şikeye aracılık yapma karşılığında İlhan Yüksel Ekşioğlu'nun talimatıyla Cemil Turhan ve Yavuz Ağırgöl'den 400.000 Dolar aldığı, ancak bu paranın kime ne amaçla aktarıldığının ve futbolcularla anlaşma sağlanıp sağlanmadığının kesin olarak saptanamadığı, Aziz Yıldırım'ın talimatıyla diğer yandan Abdullah Başak'ın Yusuf Turanlı üzerinden aynı kulüpte oynayan bazı futbolculara ulaşmaya çalıştığı, Yusuf Turanlı'nın önce futbolcu Turgut Doğan Şahin ile irtibat kurduğu, bu şahsın şike teklifini kabul etmediği, ardından menajerlik yapan Ümit Aydın'a teklifin iletildiği, şahsın şikeye aracılık yapma teklifini kabul ettiği ve menajerliğini yaptığı Uğur Uçar isimli futbolcuya ilettiği şike teklifinin kabul edilmediği, Aziz Yıldırım'ın talimatıyla üçüncü koldan Mehmet Şekip Mosturoğlu'nun bilgisi ve talimatları doğrultusunda Sami Dinç'in MKE Ankaragücü futbol takımı kalecisi Stefan Senecky'nin menajeri Mılan adlı şahsa şikeye aracılık yapması için teklifte bulunduğu, bu teklifin de menajer tarafından kabul edilmediği, böylelikle suç örgütü lideri sanık Aziz Yıldırım'ın bizzat tüm süreci yönetmesi yanında TCK'nın 220/5. maddesindeki "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü yollaması ile diğer sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu, Abdullah Başak, Yusuf Turanlı, Cemil Turhan, Mehmet Yenice, Yavuz Ağırgöl, Ümit Aydın, Mehmet Şekip Mosturoğlu ve Sami Dinç'in şike suçunun kanuni tanımında yer alan fiilleri birlikte gerçekleştiren sıfatıyla sorumlu oldukları ve eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı, Örgüt lideri sanık Aziz Yıldırım'ın talimatlarıyla hareket eden sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Abdullah Başak'ın, yetkisiz menajerlik yapan sanık Yusuf Turanlı üzerinden, İbrahim Akın ve İskender Alın adlı İstanbul BBSK'lı futbolcularla 15/05/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK futbol müsabakası öncesinde teşvik primi verilmesi amaçlı anlaşma yaptıkları, müsabakanın Trabzonspor A.Ş.'nin galibiyetiyle neticelenmesi nedeniyle adı geçen futbolculara teşvik primi ödemesi yapılmadığı, sanık Aziz Yıldırım'ın bizzat tüm süreci yönetmesi yanında TCK'nın 220/5. maddesindeki "örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır" hükmü yollaması ile diğer sanıklar Abdullah Başak, İlhan Yüksel Ekşioğlu, İskender Alın, İbrahim Akın ve Yusuf Turanlı'nın da teşvik primi suçunun kanuni tanımında yer alan fiilleri birlikte gerçekleştiren sıfatıyla sorumlu oldukları, 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. futbol müsabakasının, Fenerbahçe A.Ş. futbol takımı lehine sonuçlanması amacıyla, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü tarafından, Sivasspor futbol takımı oyuncuları Mehmet Yıldız ve Korcan Çelikay ile para karşılığında müsabakada kötü oynamaları için şike amaçlı anlaşıldığı, ayrıca Sivasspor Kulübü başkanı Mecnun Otyakmaz ile de şike anlaşmasına varıldığı, Aziz Yıldırım'ın talimatları doğrultusunda hareket eden sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu, Ali Kıratlı, Tamer Yelkovan, Ahmet Çelebi, Bülent İbrahim İşçen, Abdullah Başak, Yusuf Turanlı ve Fatih Akbaba'nın bu şike faaliyetlerinin içerisinde aktif olarak bulundukları, tüm süreci birlikte koordine ettikleri, sanık İlhan Çelikay'ın kardeşi Korcan Çelikay ile şike amaçlı görüşülüp, anlaşılması sürecinde yardımda bulunarak suçun icrasını kolaylaştırdığı ve eyleme yardım eden sıfatıyla katıldığı, sanıklardan Ali Kıratlı ve Fatih Akbaba'nın karşı taraftaki kişilerin kim olduğunun tespit edilememesi, bu suretle de şike fiilinde anlaşmanın sağlandığı hususunda tereddüt bulunması karşısında, şike faaliyetlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı, diğer sanıkların eylemlerinin tamamlandığı, Ayrıca, 18/04/2011 günü oynanan Karşıyaka - Giresunspor futbol müsabakasının, Giresunspor takımının lehine sonuçlanması amacıyla Kulüp başkanı olan sanık Ömer Ülkü tarafından, Diyarbakırspor Kulübü eski başkanı sanık Abdurrahman Yakut aracılığıyla, Karşıyaka Spor Kulübü futbolcusu olan ve sakatlığı nedeniyle sezonu kapatan Mustafa Ulaş Ortakaya ile, aynı Kulüpte oynayan bazı futbolcu arkadaşlarının bir miktar para karşılığında müsabakada kötü oynamaları ve müsabakanın Giresunspor lehine sonuçlanması için şike teklifinde bulunulduğu, ancak futbolcu sanığın veya ulaştığı arkadaşlarının bu teklifi kabul ettiğine dair dosya kapsamında kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığı Mahkemeden usulüne uygun olarak alınan karar üzerine tespit edilen TAPE kayıtları, sanıkların aşamalarda birbiriyle çelişen savunmaları, maç öncesi ve sonrasında sıkça irtibat halinde olmalarından anlaşılmakla, sanıklar Ömer ve Abdurrahman'ın şike faaliyetlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı, Görev ve yetkiye yönelik temyiz itirazlarının değerlendirilmesinde; 15/03/2011 günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü'ne e-mail yoluyla gönderilen 3649 no.lu isimsiz ihbarda; Giresunspor'un yönetimini mafyanın ele geçirdiği, eski başkanlardan Olgun Peker'in, Sedat Peker'in adamlarından biri olduğu, Olgun'un kulüp başkanı olduğu dönemde futbolcuları sürekli tehdit ederek senetler imzalattığı, futbolcuların çoğunun parasını ödemediği, bunların da korktukları için paralarını isteyemedikleri, Sedat Peker'in adamı ve mafya olduğunu bildikleri için şikayetçi olamadıkları, Olgun'un buradan kazandığı paraları Sedat Peker'e gönderdiği, futbolculardan zorla aldığı senetleri İstanbul ilinde bulunan Refleks Menajerlik şirketinde tuttuğu, Giresunsporlu futbolcular Volkan ve Emrah'ı tehdit ederek kulüpten olan alacaklarını ödemediği, futboldaki Ergenekon'un bunlar olduğu ve bu hususlar araştırılınca pek çok şey bulunacağından bahsedildiği, bunun üzerine Mahkemeden usulünce alınan 07/04/2011 günlü karar uyarınca Olgun Peker'e ait İstanbul ili Beşiktaş ilçesi Ulus semtinde bulunan Refleks Menajerlik adlı işyerinde yapılan arama neticesinde Gökdeniz Karadeniz'in 2004-2005 futbol sezonu için Fenerbahçe Spor Kulübüne transferi ile ilgili olarak Olgun Peker ve Aziz Yıldırım arasında imzalanan bir transfer sözleşmesinin (Fenerbahçe Spor Kulübü Aziz Yıldırım, Menajer (Kefil) Olgun Peker ve futbolcu Gökdeniz Karadeniz arasında imzalanan tarihsiz sözleşme), bir çok spor kulübünden Refleks Menajerlik isimli şirkete yapılan ödemeleri gösteren belgeler ile bazı futbolcuların imzaladığı senetlerin ele geçirildiği, Olgun Peker'in yetkisiz olarak menajerlik faaliyeti yürüterek yüksek miktarlarda kazanç temin ettiği, futbolcu transferlerinde etkin olduğu, ayrıca Aziz Yıldırım ile yakın ilişki içerisinde olduğunun tespit edildiği, Gökdeniz Karadeniz'in Fenerbahçe futbol takımında hiç oynamadığı halde Fenerbahçe Kulübü tarafından Olgun Peker'e bu sözleşmeyle bağlantılı olarak Gökdeniz Karadeniz transferi karşılığında 100.000 Dolar ödeme yapıldığının, Fenerbahçe Spor Kulübünün Mali İşler Müdürü olan Tamer Yelkovan'ın 03/07/2011 tarihinde Şükrü Saraçoğlu stadındaki bürosunda usulen yapılan aramada elde edilen "üzerinde 100.000 USD, alan kısmında Olgun AYDIN yazısı ve bir adet imzanın bulunduğu Gökdeniz KARADENİZ için Fenerbahçe'den aldım" ibaresi bulunan makbuzdan tespit edildiği, yine Olgun'a ait şirkette yapılan aramada Fenerbahçe Spor Kulübü adına Refleks Menajerlik şirketine menajerlik bedeli olarak 295.000 Euro ve 50.000 Euro ödeme yapıldığının görüldüğü, soruşturma aşamasında ifadesine başvurulan Fenerbahçe Spor Kulübünün yönetim kurulu eski üyesi Hakan Bilal Kutlualp'in beyanlarından da anlaşıldığı üzere Aziz Yıldırım ile Olgun Peker arasındaki ilişkinin eski yıllara dayandığı, Olgun'un 1990'lı yılların ortalarında Sedat Peker ile tanıştığı, 'Aydın' olan soyadını hem suç örgütü lideri Sedat Peker'e olan yakınlığı ve bağlılığından dolayı, hem de aralarındaki bu bağı daha da kuvvetlendirmek için Akkuş Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 12/11/2003 tarihli, 2003/177-196 Esas ve Karar sayılı ilamı ile 'Peker' olarak tashih ve nüfusa tescil ettirdiği, kendisini Sedat Peker'in manevi oğlu olarak tanıttığı, özellikle Sedat Peker'in kamuoyunda "Kelebek" kod adıyla bilinen operasyon kapsamında tutuklanmasından sonra, soyadının toplum nazarındaki etkisini de kullanarak futbol çevresinde sözü geçen bir konuma geldiği, futbolcu transferlerinde etkili olduğu, 2008 ve 2010 yılları arasında Giresunspor Kulübünün Başkanlığı'nı yürüttüğü, Sedat Peker liderliğindeki suç örgütüne üye olmaktan dolayı hakkında yasal işlem yapılmış Bülent İbrahim İşçen'in uzun yıllardan bu yana Aziz Yıldırım'ın en yakın arkadaşlarından biri olduğu, sürekli beraber gezdikleri, Bülent İbrahim'in adeta Aziz Yıldırım'ın özel kalemi gibi hareket ettiği, Aziz Yıldırım'a her konuda destek veren Fenerbahçe Spor Kulübü eski kongre üyesi ve Sivasspor Kulübü başkanı olan Mecnun Otyakmaz'ın da Sedat Peker adlı suç örgütü liderine yakınlığının bilindiği, Sami Dinç'in, İstanbul ilinde serbest Avukatlık yaptığı, hem Olgun Peker'in hem de bazı davalarda Fenerbahçe Spor Kulübünün Avukatlığını yaptığı, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetim kurulu üyesi olup aynı zamanda Avukatlık da yapan sanıklardan Mehmet Şekip Mosturoğlu ile takip ettiği bazı davaların da bulunduğu, spor çevrelerinde tanınan bir kişilik olması nedeniyle bazı futbolcu ve menajerlerin de vekilliğini üstlendiği, Sanıklar Olgun Peker ve Aziz Yıldırım arasındaki geçmişe dayanan yakınlık, her iki sanığın liderliğindeki örgütler arasında doğrudan olmasa da yukarıda izah olunduğu şekilde var olan dolaylı bağ, gizli tanık Poyraz'ın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. madde ile görevli) 2008/209 esas sayılı dosyasında soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan anlatımları, Sami Dinç hakkında her iki örgüte üye olmak suçundan açılmış bir davanın bulunması, İbrahim Akın'ın Fenerbahçe'nin ve şampiyonluk yolundaki tek rakibi Trabzonspor'un kendi kulübü olan İstanbul BBSK ile oynadığı müsabakalarda şike ve teşvik primi eylemlerine katıldığının, ayrıca kulübünün 11/05/2011 günü Beşiktaş A.Ş. futbol takımı ile oynadığı müsabakada şike eylemine karıştığının iddia edilmesi, ikrara yönelik Savcılık ifadesinin baskıya dayalı olarak alındığının sanık ve savunmanları tarafından ileri sürülmesi nedeniyle kupa finaline yönelik davanın ayrılması halinde savunmanın gerçekliğine ve geçerliliğine yönelik farklı kararlar alınması ihtimalinin bulunması, yine mahkeme tarafından bu sanık hakkında zincirleme tek suçtan hüküm kurulması, Yusuf Turanlı hakkında Aziz Yıldırım liderliğinde kurulan suç örgütüne üye olma ve bu örgütün faaliyeti çerçevesinde 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK -Fenerbahçe A.Ş., 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü, 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakalarında şike, 06/03/2011 günü oynanan Bursaspor - İstanbul BBSK ve 15/05/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK müsabakalarında teşvik primi suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açılması, aynı sanık hakkında 11/05/2011 günü oynanan kupa finali müsabakasında da şike suçundan kamu davası bulunması karşısında, yukarıda belirtilen eylemlere ilişkin dava ile kupa finaline yönelik davanın ayrılması halinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile teknik araçlarla izleme suretiyle elde edilen delillerin yasal olup olmadığı hususunda farklı mahkemelerden farklı kararlar alınması ihtimalinin söz konusu olması, TFF tarafından 31/03/2011 günü yapılan futbolcu menajerliği sınavı etrafında gelişen rüşvet, sahtecilik, dolandırıcılık eylemleriyle ilgili olarak örgüt lideri sanık Olgun Peker hakkında da dava açılmış olması, yine bu olaydaki bazı sanıklar haklarında örgüt üyeliği ile şike ve teşvik primi fiillerinden dolayı da dava açılması, örgüt lideri sanık Olgun Peker ve bazı suç ortakları hakkında haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar (mağdurlar Turgay ve Şenel'e yönelik yağma, Bahri ve Faruk'a yönelik tehdit, Mevlüt Engin'in darp edilmesi gibi) nedenleriyle davanın bağlantılı olduğu, eylemlerin ve kanıtların birlikte değerlendirilmesi gerektiği, bu itibarla CMK'nın 250. maddesi ile görevli İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesine açılmasında, CMK'nın 8 ve 11 ile 250/1-b. madde hükümleriyle, dava ekonomisi, adalet dağıtımında istikrar ve çabukluk sağlanması, davaların en hızlı ve doğru şekilde bitirilmesi ilkeleri göz önüne alındığında, mahalli Mahkemenin davayı bu şekilde görmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, Bir kısım sanıklar ve müdafiileri 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanuna 6259 sayılı Kanunla eklenen 11. maddesinin 9. bendindeki "Bu madde kapsamına giren suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez." biçimindeki düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğunu, iptali için başvuruda bulunulmasını ve CMK'nın 231. maddesinin lehlerine olarak uygulanmasını talep etmiş iseler de; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde, anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, buna göre de bir kısım sanıklar haklarında hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezalar için 6259 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik öncesinde 6222 sayılı Yasada erteleme yasağı bulunmadığı, bu itibarla ertelemenin değerlendirilmesinde bir engel olmadığından bu hususa ilişkin Anayasaya aykırılık savının yerinde görülmediği, (bknz. Prof. Dr. İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, 8. Bası, Sayfa 128-129, Prof. Dr. Ersan Şen, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, Cilt 1, Sayfa 38-39) Diğer taraftan, 6222 sayılı Yasanın değişiklik öncesi şike ve teşvik primi suçlarını düzenleyen 11. maddesinde temel cezanın 5 yıldan 12 yıla kadar hapis olarak belirlendiği, buna karşılık hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasına dair düzenlemeye yer verilmediği, atılı suçların işlendiği ve iddianamenin düzenlendiği tarihte bu yaptırımların yürürlükte bulunduğu, Yasa Koyucunun anılan maddedeki temel cezaları 1 yıldan 3 yıla kadar indirip hükmün açıklanmasının geri bırakılması yasağı getirildiği, öngörülen değişikliklerin "ölçülülük" ve "caydırıcılık" gibi ceza hukukunun temel prensiplerini etkisiz kılacağı Sn. Cumhurbaşkanı'nın Meclise geri gönderme tezkeresinde açıklandığı halde, bahse konu değişikliğin Yasa Koyucu tarafından tekrar kabul edilerek yasalaştığı, böylece sanıklar hakkında farklı yaptırımları içeren iki ayrı yasal düzenlemenin uygulanabilir hale geldiği, Bir suçun işlendiği zamandaki yasa ile sonradan yürürlüğe giren yasa birbirinden farklı olduğu takdirde sanıklar hakkında TCK'nın 7. maddesi gereğince lehe olan yasanın uygulanması gerektiği, Gerek öğreti ve gerekse uygulamada hakim olan görüşe göre, lehe yasanın tespiti için suç tarihinde yürürlükte bulunan yasa ile sonradan yürürlüğe giren yasanın tüm hükümleri ile birlikte tatbik edilmesi, kesin olarak lehe olanı belirlemek mümkün olduğunda onun uygulanması, her iki yasanın sadece lehe olan hükümlerinin alınıp uygulanmasının mümkün olmadığı, bu hususun 23/02/1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ifade edildiği, (YCGK'nın 25/05/1999 gün, 1999/10-133 Esas, 1999/142 sayılı benzer mahiyetteki Kararı) Mevcut bu durum karşısında, 6259 sayılı Yasa ile değişik 6222 sayılı Kanunun 11. maddesinin blok olarak sanıkların daha lehine olduğu, değişiklik sonrasına ait yaptırımlar ile değişiklik öncesine ait hükmün açıklanmasının geri bırakılması şeklinde karma uygulama yapılamayacağı, bunun yeni bir yasa ihdas etmek anlamına geleceği, bu itibarla CMK'nın 231. maddesinin uygulanmasına dair istemlerin yerinde görülmediği, (Doç. Dr. Mustafa Özen, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Yer Alan Suçlar ve Yaptırımları, Ankara - 2013, Sayfa 121) Diğer taraftan değişiklik sonrası yaptırımlarda önemli oranda yapılan indirimlerle bir kez atıfet tanındığı, ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde atıfeti genişletmek suretiyle hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açılmış olacağı, (YCGK'nın 04/03/2008 gün, 2008/6-47 Esas, 2008/43 sayılı benzer mahiyetteki Kararı) Öte yandan, hangi eylemlerin suç sayılacağı ve bu eylemleri işleyenlere ne tür ve miktarda ceza verileceği, hangi cezalara hükmün açıklanmasının geri bırakılması olanağının sağlanacağı veya sağlanmayacağı konusunun yasa koyucunun takdir yetkisi içinde olduğunun kabulü gerektiği, CMK'nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile eylemin suç ve sanığın suçlu olduğu tespit edilip, bir mahkûmiyet hükmü kurulduğu, mahkûmiyet hükmü mevcut olmakla birlikte sanığın kabulüyle sanık ile ceza arasındaki bağlantının belirli şartlarda kesildiği ve açıklanmasının askıya alındığı ve geri bırakıldığı, suç ve suçlulukla mücadelede caydırıcılık ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla bir suç işleyen ve hakkında mahkûmiyet kararı verilen kişinin yeniden topluma kazandırılması için verilen hükmün belirli koşulların varlığı halinde açıklanmasının geri bırakılması kararının toplum barışını sağlamaya yönelik bir yönünün bulunduğu, bu itibarla bu düzenlemenin sanıklar için bir hak olmayıp bir atıfet, toplum bakımından da yararlı bir uygulama olduğunun kabul edildiği, Suçun ağırlığı, genellikle toplumdaki olumsuz sonuçları ile yarattığı endişe ve huzursuzlukla orantılı bulunduğuna göre suçu, cezayı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını takdir ve tayin etmenin Yasama Meclisinin yetkisinde bulunduğu, toplumda değişen koşulların gereği suçun sınırlarının genişletilmesi, cezaların artırılıp indirilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının doğal olduğu, bu nedenle hükmün açıklanması geri bırakılan suçlarla, diğerlerinin doğurduğu sonuçların aynı olduğunun kabul edilemeyeceği gibi korunmak istenen yararın da farklı olduğu, yasa koyucunun kimi suçlar için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına cevaz vermesi, kimi içinse bunu mümkün görmemesi, bu suçları işleyen ve cezaya çarptırılanların aynı konumda bulunmamalarından kaynaklandığı, Sanıklara atılı suçun toplumsal önemi, sporu ve kişileri koruma amacıyla konulmuş bir ceza düzenlemesi olması karşısında tayin edilen cezalar için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceğine ilişkin düzenlemenin temel hak ve özgürlükler yönünden ölçüsüz bir düzenleme olmadığı, bu kuralın adil olmadığının ileri sürülemeyeceği ve eşitlik ilkesine de aykırı bulunmadığı, (Anayasa Mahkemesinin 16/06/2004 gün, 2003/12 Esas, 2004/69 sayılı benzer mahiyetteki Kararı) Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin 17/01/2013 gün ve 2012/80 Esas, 2013/16 sayılı Kararıyla Askeri Ceza Yasasının ek 10. maddesindeki "Bu Kanunda yazılı suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin beş ilâ ondördüncü fıkraları uygulanmaz." şeklindeki düzenlemenin iptal edildiği savunmalarda ileri sürülmüş ise de, bu karardaki iptal gerekçesinin, Askeri Ceza Kanununda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamının dışında tutulan suçlar arasında savaş ve seferberlik halinde işlenen suçlar ile ceza üst sınırı on yıl hatta müebbet hapis cezası olanlarla birlikte cezası çok hafif olan suçların da bulunduğu, bu durumda HAGB kapsamı dışındaki suçlar belirlenirken suçların niteliği, işleniş şekilleri, ağırlığı, öngörülen ceza miktarları ve suçla korunan hukuki yarar gibi etkenlerin göz ardı edildiği, bu yönüyle kuralın kamu yararı ve bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturmadığından ölçülülük ve cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine, dolayısıyla hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturmasına dayandığı, halbuki 6222 sayılı Yasada öngörülen şike ve teşvik primi suçları ve buna uygulanan cezai yaptırım ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin yasa koyucunun düzenlemesindeki denge nazara alındığında ölçülülük, kişiselleştirme ve hukuk devleti ilkesinin ihlal edilmediği anlaşıldığından, bir kısım sanıklar ve savunmanlarının Anayasaya aykırılık iddiasının yerinde ve ciddi görülmediği, Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve üye olma suçunun örgüt faaliyeti kapsamındaki suçtan ayrık ve bağımsız oluşu, TCK'nın 58/9. madde ve fıkra hükmünün infaz rejimine ilişkin olup, müktesep hakka konu olmaması, CMK'nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile eylemin suç ve sanığın suçlu olduğu tespit edilip, bir mahkûmiyet hükmü kurulması, mahkûmiyet hükmü mevcut olmakla birlikte sanığın kabulüyle sanık ile ceza arasındaki bağlantının belirli şartlarda kesilmesi ve açıklanmasının askıya alınması ve geri bırakılması, dava konusu somut olayda bir kısım sanıklar haklarında işyeri dokunulmazlığının ihlali, tehdit, şike ve teşvik primi suçlarının örgüt faaliyeti kapsamında işlenmiş olması ve buna bağlı olarak işlenen suçun nitelikli halini oluşturduğunun anlaşılması karşısında; bir kısım sanıklar ve müdafiilerin araç suç olan örgüt üyeliği suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın, bir mahkûmiyet hükmü olmadığından, amaç suç olup yukarıda zikredilen suçlarda TCK'nın 58/9. maddesinin uygulanmasına yasal engel teşkil ettiğine ilişkin itirazlarına itibar edilmediği gibi yerleşik Yargısal kararların da bu yönde olduğu, Öte yandan, 5237 sayılı TCK'nın 252. maddesinde tanımlanan rüşvet almak suçunun kural olarak kamu görevlisi veya kamu görevlisi gibi cezalandırılan kişiler tarafından işlenebileceği, suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5894 sayılı Yasada Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) çalışanlarının Türk Ceza Kanunu uygulamasında kamu görevlisi sayılacakları ya da kamu görevlisi gibi cezalandırılabileceklerine ilişkin bir hüküm bulunmadığı gibi 5253 sayılı Dernekler Kanunu'nun 32/1-f madde ve fıkra hükmüne benzer bir düzenlemenin de yer almadığı, 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 16/05/2009 tarihinde 27230 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, 5237 sayılı TCK'nın 6/1-c maddesine göre, kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi'nin anlaşılması ve buna göre, toplum adına kanuna veya siyasi iradeye dayalı ve kamu gücü kullanılarak yürütülen bir hizmetin bulunması gerektiği, bu hizmetin yürütümüne genel idare esaslarına uygun yöntemle katılan kişinin de kamu görevlisi kabul edileceği, hizmetin yürütümüne katılımda önemli olan hususun kanunun verdiği yetkiye uygun olarak bir kamusal faaliyetin yürütülmesine iştirak edilerek bir kamu hukuku ilişkisinin kurulması olduğu, bu şekildeki katılımın iş akdi ile de olsa kamusal faaliyeti yürüten birim ile çalışan arasında emir talimat, denetim-gözetim ilişkisi kurularak bu şekilde çalışan kişinin katıldığı kamusal faaliyet dolayısıyla az da olsa kamu gücünü temsil edip kullanmasının söz konusu olduğu, TFF'nin, devlet tarafından kanunla kurulmuş olması, bir takım kamu gücü ayrıcalıkları ile donatılmış bulunması, bu kapsamda hizmeti yerine getirirken kamusal alanda bir çok muafiyetten yararlanması, ulusal bir gereksinimi karşılaması, kendi yönetimi ile ilgili özerkliğine bağlı kural koyma imkanının olması, tüm futbol kulüplerinin kendisine bağlı olma zorunluluğu, ülkedeki amatör ve profesyonel tüm futbol faaliyetlerinin kendisine bağlı olarak yürütülmesi, tüm kulüp ve futbolcular ile futbolcu temsilcileri üzerinde disiplin ve cezai işlemler uygulama yetkisinin bulunması, Yasasının uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıkların bünyesindeki Tahkim kurulu tarafından ve nihai merci olarak çözümlenmesi, uğraş alanı olan futbolun kamu yararı ve düzeniyle yakın ilgisinin bulunması, hakları, sorumlulukları ve borçları doğrudan etkileyen tek taraflı yönetsel ve icrai nitelikte işlemleri kamu gücünü kullanarak yapabilmesi, sadece idareci, futbolcu ve temsilcileri değil, izleyenleri yönüyle de kamu düzenini ilgilendiren konularda ya karar alma ya karara katılma ya da yaptırım belirleme imkanının oluşu gibi hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde faaliyetlerinin kamusal faaliyet niteliğinde olduğu, 5894 sayılı Yasada TFF'nin özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe sahip, özerk bir kuruluş olduğunun belirtilmesinin de kamusal bir faaliyet icra etmediğini göstermeyeceği, zira yasa koyucunun uzmanlık gerektiren bir kamu hizmetinin yerine getirilmesini özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişilikler eliyle de yaptırabileceği, öte yandan 3461 sayılı Kanun döneminde kamu hizmeti olarak görülen aynı işin 5894 sayılı Yasanın gerekçesi de nazara alındığında kamu hizmeti olmaktan çıkartıldığını söylemenin de olanaklı olmadığı, TFF'nin özerkliğinin niteliği ve kapsamının uluslararası ilişkilerin gerekliliğine göre düzenlenmesi halinin de faaliyetin kamusallığını pekiştiren bir durum olduğu, Esasen, rüşvet suçu yönüyle yasa koyucunun TCK'nın 6/1-c maddesindeki kamu görevlileri dışındaki bir kısım kişilerin de kamu görevlisi olup olmadıklarına bakmaksızın bu suçun faili olabileceklerini kabul ettiği, bu bağlamda kamu yararına çalışan dernekler ile halka açık anonim şirketler adına hareket eden kişilerin görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmek için yarar sağlamaları halinde rüşvet suçunun faili olabileceklerinde kuşku bulunmadığı, TFF'ye bağlı futbol kulüplerinin hukuki statüleri gözetildiğinde, kulüp adına hareket edenlerin rüşvet suçunun faili olabileceğini kabul edip, üstün hak ve yetkilerle donatılmış bulunan ve bu kulüplerin üst kuruluşu olan Futbol Federasyonunda görev alanların hakeza toplumu futbol kadar yoğun biçimde ilgilendirmeyen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne bağlı diğer federasyon görevlilerinin de rüşvet suçunun faili olabileceğini kabul edip, TFF görevlilerini bundan ayrık tutmanın bir çelişki olacağının da gözden ırak tutulmaması gerektiği, (bknz. Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Ceza Hukukunda Kamu Görevlisi ve Özel Soruşturma Usulleri, 3. Baskı, Sayfa : 30-63, 394-396; Prof. Dr. Recep Gülşen, Spor Hukuku, 2. Baskı, Sayfa : 300-301, Aytaç Özelçi, Türkiye Futbol Federasyonu'nun Türk Hukukundaki Yeri, 1. Baskı, Sayfa : 93-103, Prof. Dr. Kemal Gözler - Gürsel Kaplan, İdare Hukuku Dersleri, 13. Baskı, Sayfa : 96-97) Her ne kadar temyiz aşamasında bir kısım sanıklar ve müdafiilerince Ceza Muhakemesi Kanunu'nda özel yetkili mahkemelerle ilgili yasal değişiklik yapılacağından ve yargılamanın yenilenmesi gerektiğinden bahisle Dairemizce karar verilmesinin bekletilmesi yönünde taleplerde bulunulmuş ise de; CMK'da kesinleşmiş hükümlerle ilgili yargılanmanın yenilenmesine ilişkin koşulların tahdidi olarak sayıldığı, ancak sanıklar ve müdafiilerinin yargılamanın yenilenmesine neden oluşturacak herhangi bir somut kanıt, belge vb. ibraz etmedikleri, esasen temyize konu davayı da içine alacak biçimde yasal değişiklik yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa kapsamının ne olacağı konusunda da bir açıklık bulunmadığı, kaldı ki sonradan yapılacak lehe düzenlemelerin de sanıklar lehine uygulanma olanağının bulunduğu, bu itibarla soyut beyan ve iddialara dayanılarak dosyanın karara bağlanmasının ertelenmesine yasal olanak bulunmadığı, İfade ve sorgu ile duruşmada yapılan tüm işlemlerin CMK'nın 147/1-h ve 219. maddelerine uygun olarak teknik araçlarla kayda alındığı, müteakiben yazılı tutanağa dönüştürülerek Mahkeme Başkanı tarafından imzalandığı görülmekle, duruşma tutanaklarının eksik ve hatalı olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının yerinde olmadığı, Duruşmada sanıklara okunan iddianamenin C.Savcısı tarafından tanzim olunan ve ıslak imza ile imzalanan, iddiaya göre herhangi bir eksikliği bulunmayan 02/12/2011 tarihli iddianame oluşu karşısında yargılamanın iki farklı iddianame üzerinden yapıldığına ilişkin temyiz itirazlarının yerinde görülmediği, 6222 sayılı Yasanın 11/1-son maddesine göre, "Kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur." Buna göre; şike suçunun, şike anlaşmasının yapıldığı anda tamamlandığı, kazanç veya sair menfaatin temin edildiği anda ise suçun sona erdiği; teşvik primi verme suçunun da verildiği veya verileceği yönünde vaatte bulunulduğu anda sona erdiği, bu itibarla şike/teşvik primi suçunun tamamlanması için, ayrıca suça konu müsabakanın anlaşma doğrultusunda sonuçlanmış olmasının gerekmediği, bir başka anlatımla şike/teşvik primi anlaşmasının sahaya yansımış olup olmadığının bir öneminin bulunmadığı, dolayısıyla şike/teşvik primi anlaşmasının sahaya yansıyıp yansımadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması yönündeki taleplerin usul ve yasaya uygun olmadığı, yine dosya kapsamı itibariyle Fenerbahçe Spor Kulübünün mali durumu hususunda Vergi Müfettişi Nusret Bulut tarafından düzenlenen 26/03/2012 tarih ve 2012-B-528/1 sayılı ile İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçileri tarafından düzenlenen 23/09/2011 gün ve E.A 15/37, M.A 37/6 sayılı raporlar ve içeriği itibari ile kabul edilen iletişimin tespiti tutanakları karşısında ayrıca söz konusu kulübün para hareketleri yönünden bir bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmadığı, Öğretide; 6222 sayılı Yasanın 11/4-c madde, fıkra ve bent hükmünün "non bis in idem" (bir suçtan iki kez ceza verilmez -hem örgüt hem de şike/teşvik primi suçlarından-) ilkesine aykırı olduğu yolunda görüşler bulunmakta ise de (Prof. Dr. Ersan Şen, Av. Bilgehan Özdemir, Şike, İstanbul - 2012, Sayfa 40); bu gibi hallerde farklı hukuki yararları ihlal eden iki ayrı fiilin bulunduğu, ilkinin örgüt kurma, diğerinin ise şike veya teşvik primi verme suçları olduğu, yine TCK'nın 220/4. madde ve fıkrasında yer alan "Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur." şeklindeki açık düzenleme uyarınca da dava konusu somut olayda "non bis in idem" ilkesine aykırı bir durumun bulunmadığı, (Doç. Dr. Mustafa Özen, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Yer Alan Suçlar ve Yaptırımları, Ankara - 2013, Sayfa 65) Tüm dosya kapsamına göre; tanıklardan İlhan Helvacı, Lütfi Arıboğan ve Abdullah Avcı'nın beyanları esasa müessir olmadığı gibi ara celse açılarak sanıkların ve müdafiilerin yokluğunda dinlenilmeleri de, CMK'nın 210/1. maddesine göre olayın delilinin bir tanığın açıklamalarından ibaret bulunmaması karşısında mutlak bozma nedeni oluşturmadığından, adı geçen tanıklara doğrudan soru yöneltme hakkının tanınmadığına ilişkin temyiz itirazları ile Beşiktaş A.Ş. Spor Kulübünün transfer komitesinde görev yapan Cengiz Zülfikaroğlu, Doğan Küçükemre, Emin Önal ve Alaattin adlı kişilerin dinlenmediği şeklindeki temyiz itirazlarının da Kulüp Başkanı tanık Yıldırım'ın aşamalarda alınan beyanları karşısında bir etkisinin bulunmadığı, esasen Kulüp Başkanına rağmen ve öncesinde aynı başkan tarafından kulüpten gönderilen bir oyuncunun aynı şartlarda transfer edilmesinin hayatın olağan akışına da uygun düşmediği anlaşılmakla yerinde olmadığı, Bir kısım sanıklar ve müdafiilerin ses kayıtlarının kendilerine verilmesine ilişkin talebinin reddine dair kararın, telefon çözümlerinin dosya arasında mevcut olması, bazı kayıtların özel hayatın gizliliğini ihlal edebilecek ve telafisi imkansız zararlar doğurabilecek içerik taşıması, telefon görüşmelerinin sanıklar tarafından bizzat yapılmadığına yönelik herhangi bir itirazın bulunmaması, itiraza konu ses kayıtlarından bir kısmının duruşma salonunda dinlenilmesi, ses kayıtlarının yapılan incelenmesinde tapelerle bire bir uyumlu olduğunun da Mahkeme heyetince tespit edilmesi karşısında, buna yönelik temyiz isteminin yerinde olmadığı, Her ne kadar şike ve teşvik primi filleri CMK'nın 140. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde düzenlenen katalog suçlar arasında sayılmamış ise de; anılan Yasa ve maddenin 3. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan "Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir haftadan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir." şeklindeki düzenleme uyarınca, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen şike/teşvik primi suçları hakkında da teknik araçlarla izleme kararının verilebileceğini kabul etmekte zorunluluk bulunduğu, TFF Etik Kurulu, Disiplin Kurulu ve Tahkim Kurulu raporlarına gerekçeli kararda yer verilmemiş ise de; söz konusu raporların bağlayıcılığının bulunmadığı ve dosya arasında da mevcut olduğu, kurulların davada katılan olarak yer alan TFF'nin kurulları olduğu, bu eksikliğin esasa müessir bulunmadığı gibi bahse konu kurulların Mahkemece başvurulan bilirkişilerden de olmadığı gözetildiğinde bu konudaki temyiz itirazlarının da yerinde görülmediği, sonucuna varılmakla; 21/02/2011 günü oynanan Manisaspor - Trabzonspor A.Ş. müsabakasında teşvik primi suçundan sanıklar; Aziz Yıldırım, Cemil Turhan, Hikmet Karaman, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Kenan Yaralı ve Tamer Yelkovan, 06/03/2011 günü oynanan Bursaspor - İstanbul BBSK müsabakasında teşvik primi suçundan sanıklar; Aziz Yıldırım, Ali Kıratlı, Halil Köntek, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Yusuf Turanlı, 20/03/2011 günü oynanan Gençlerbirliği - Trabzonspor A.Ş. müsabakasında teşvik primi suçundan sanıklar; Aziz Yıldırım, Cengiz Demirel, Faruk Yaşar, Halil Köntek, Hasan Çetinkaya, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mahmut Boz, Mehmet Şen, Serdar Kulbilge, Tamer Yelkovan ve Zafer Önder İpek, 26/02/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - Kasımpaşa A.Ş. müsabakasında şike suçundan sanıklar; Aziz Yıldırım, Cemil Turhan, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Yenice ve Tamer Yelkovan, 07/03/2011 günü oynanan Gençlerbirliği - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şike suçundan sanıklar; Aziz Yıldırım, Cengiz Demirel, Doğan Ercan, Halil Köntek, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şen, Murat Öztürk, Serdar Kulbilge, Tamer Yelkovan, Tuğrul Çağrı Üzer ve Zafer Önder İpek, 04/04/2011 günü oynanan Diyarbakırspor -Giresunspor müsabakasında şike suçundan sanıklar; Abdurrahman Yakut, Levent Eriş, Ömer Ülkü ve Serdar Berkin ile 09/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor -Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şike suçundan sanıklar; Aziz Yıldırım, Alaeddin Yıldırım, Ali Kıratlı, Bülent Uygun, Halil Köntek, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Sami Dinç, Tamer Yelkovan ve Ümit Karan haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Tüm dosya içeriğine göre atılı suçlardan cezalandırmaya yeterli kanıt bulunmadığı anlaşılmakla, delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen ve sonucu itibariyle doğru bulunan beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan, yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 12/05/2011 günü Giresun'da bulunan Orta Kahve adlı işyerine yönelik işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan sanıklar Olgun Peker ve Hakan Karaahmet haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 25/06/2009 günü Giresun'da Mustafa Cici'ye yönelik tehdit suçundan sanıklar Olgun Peker, Hakan Karaahmet, Özden Tütüncü ve Selim Kımıl haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen Cumhuriyet Savcısı, sanıklar Olgun Peker, Hakan Karaahmet ve Selim Kımıl müdafiileri ile sanıklardan Selim Kımıl ve Özden Tütüncü'nün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA, 31/03/2011 günü yapılan menajerlik "futbolcu temsilciliği" sınavı soruları ile ilgili rüşvet suçundan sanıklar Olgun Peker, Abdullah Cila, Mahmut Güneş, Serdar Berkin, Tarık Özaslan, Ümit Aydın ve Volkan Bahçekapılı haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 31/03/2011 günü yapılan menajerlik "futbolcu temsilciliği" sınavı soruları ile ilgili rüşvet verme suçundan sanık Özden Aslan hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Dairemizce de benimsenen Yargıtay CGK'nın 18/09/2012 tarihli, 2012/420 Esas, 2012/1771 sayılı Kararı da nazara alınarak 6352 sayılı Yasanın geçici 2. maddesinin sadece karşılıksız yararlanma suçlarını kapsadığı anlaşıldığından, anılan Yasanın rüşvet suçu yönünden getirdiği düzenlemeler ve etkin pişmanlık şartlarının somut olayda bulunmadığı da gözetilerek yapılan incelemede; Delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 31/03/2011 günü yapılan menajerlik "futbolcu temsilciliği" sınavı ile ilgili olarak sanıklardan Olgun Peker'in sınavdan önce temin edip sınava girmek için kullandığı sahte diploma dolayısıyla işlediği iddia olunan resmi belgede sahtecilik suçuna yardım etmek suçundan sanıklar Haldun Şenman, Sami Dinç ve Talat Emre Koçak haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü müsabakasında teşvik primi suçundan sanıklar Sadri Şener, Nevzat Şakar, Mustafa Sani Şener ve Mithat Halis ile 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında teşvik primi suçundan sanıklar Sadri Şener ve Zeki Mazlum haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Fenerbahçe Spor Kulübü, Fenerbahçe Sportif Hizmetler San. ve Tic. A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 17/04/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - Bursaspor müsabakasında teşvik primi suçundan sanıklar Sercan Yıldırım, Metin Korkmaz ve Hasan Çetinkaya haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor - Trabzonspor A.Ş. müsabakasında teşvik primi suçundan sanıklar Sezer Öztürk, Zafer Tüzün ve Muhammet Şenyüz haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanıklardan Muhammet Şenyüz hakkında kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında yargılama konusu edilen müsabakanın Eskişehirspor - Fenerbahçe olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edilmiştir. Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şike suçundan sanıklar Cemil Turhan, Ali Kıratlı, İlhan Yüksel Ekşioğlu ve Göksel Gümüşdağ haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 08/05/2011 günü oynanan Kardemir Karabükspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şike suçundan sanıklar Alaeddin Yıldırım, Seyit İbrahim Kalender ve Tamer Yelkovan haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü müsabakasında şike suçundan sanık Yadigar Boğa hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükmü usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şike suçundan sanıklar Bülent Uygun ve Faruk Taşseten haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, Suç işlemek amacıyla Olgun Peker liderliğinde kurulan örgüte üye olma suçundan sanıklar Abdullah Eker, Abdullah Karakuz, Erkan Korkmaz ve Özcan Üstüntaş ile söz konusu suç örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan sanıklar Talat Emre Koçak, Sami Dinç, Candemir Sarı, Adil Şahin, Murat Yakarışık ve Haldun Şenman haklarında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, Sanık Olgun Peker hakkında suç örgütü kurmak suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen C.Savcısı ile sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, Suç işlemek amacıyla Olgun Peker liderliğinde kurulan örgüte üye olma suçundan sanık Selim Kımıl hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Daha önce işlemiş olduğu birden fazla kasıtlı suçtan dolayı hükümlülüğü bulunan sanık hakkında yeniden suç işlemeyeceği konusunda olumlu kanaate varılmadığından dolayı verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair kanaat ve kabulün cezanın ertelenmemesine de yasal ve yeterli gerekçe olması gözetilerek yapılan incelemede; Delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen C.Savcısı ile sanık ve müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 11/05/2011 günü oynanan Beşiktaş A.Ş. - İstanbul BBSK kupa finali müsabakasında şike suçundan sanık Ahmet Ateş hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükmü usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 24/04/2011 günü oynanan Giresunspor - Mersin İdman Yurdu müsabakasında şike suçundan sanık Beşir Acar hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükmü usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, Sanık Aziz Yıldırım hakkında suç örgütü kurmak suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen C.Savcısı ve katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekili ile sanık müdafiilerin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, Sanık Aziz Yıldırım hakkında 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK -Fenerbahçe A.Ş., 08/05/2011 günü oynanan Kardemir Karabükspor - Fenerbahçe A.Ş., 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü, 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakalarında şike, 17/04/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - Bursaspor, 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor -Trabzonspor A.Ş., 15/05/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK müsabakalarında teşvik primi suçlarından verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanık hakkında kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi infaz aşamasında mümkün görülmüştür. Delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen C.Savcısı ve katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekili ile sanık müdafiilerin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, Sanık Abdullah Başak hakkında 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK -Fenerbahçe A.Ş., 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü ve 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakalarında şike, 15/05/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK müsabakasında teşvik primi suçlarından verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanık hakkında kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi infaz aşamasında mümkün görülmüş, 34 TY 8602 plaka sayılı aracın 5237 sayılı TCK'nın 55. maddesi uyarınca suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaat niteliğinde kabul edilerek müsaderesine ilişkin kararda dosya kapsamı uyarınca bir isabetsizlik bulunmadığından, malen sorumlu Ruken Başak vekilinin söz konusu müsadere hükmüne yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiş, delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen C.Savcısı, katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekili, sanık müdafii ile malen sorumlu Ruken Başak vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, Sanık Ahmet Çelebi hakkında 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK -Fenerbahçe A.Ş. ve 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakalarında şike suçlarından verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanık hakkında kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi infaz aşamasında mümkün görülmüş, suçun zincirleme biçimde işlenmesi nedeniyle cezasında 6222 sayılı Yasanın 6259 sayılı Kanun ile değişik 11/10. maddesi uyarınca artırım yapıldığı sırada sehven "takdiren alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle" ibaresi kullanılmasına karşın alt sınırdan olacak şekilde "1/4 oranında" artırım yapılması ise mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edilmiştir. Delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen C.Savcısı, katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekili ile sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, Sanık Göksel Gümüşdağ hakkında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan, sanıklar Mehmet Şen, Mehmet Yenice, Hasan Çetinkaya ve Yavuz Ağırgöl haklarında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olmak suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, Sanık İlhan Yüksel Ekşioğlu hakkında 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü ve 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakalarında şike, 17/04/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - Bursaspor, 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor - Trabzonspor A.Ş. ve 15/05/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK müsabakalarında teşvik primi suçlarından verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanık hakkında kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi infaz aşamasında mümkün görülmüştür. Delillerle iddia ve savunma duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen C.Savcısı ve katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekili ile sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 12/05/2011 günü Giresun'da bulunan Orta Kahve adlı işyerinde, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan sanıklar Evren Kımıl ve Samet Erdemir haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; 5271 sayılı CMK'nın 172/1. maddesinde "Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.", anılan Yasa ve maddenin 2. fıkrasında ise "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz." düzenlemesinin bulunduğu, sanıklar haklarında aynı fiil nedeniyle daha önce Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan 2011/2450 numaralı soruşturmaya ilişkin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, işyeri dokunulmazlığının ihlali eyleminin tartışılıp değerlendirilmediği, dolayısıyla 14/09/2011 günlü kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, delil yetersizliği nedeniyle verilmemiş olması, hukuki tavsifte yapılan hatanın anılan Kanun ve madde hükmünün uygulanmasına yasal engel teşkil etmemesi karşısında; CMK'nın 172/2. maddesinin uygulanma koşullarının dava konusu somut olayda bulunmadığı gözetilerek yapılan incelemede; olay günü açık bir rızaya gerek duyulmadan herkesin girebileceği bir yer olan mağdur Hüseyin Vasfi'ye ait Orta Kahve adlı iş yerine halka açık bir saatte, alkollü bir vaziyette ve hukuka aykırı bir amaçla gece vakti giren sanıkların, işyeri çalışanlarınca kendilerine müşteri olarak hizmet verilmeyeceğinin eylemli olarak bildirilmesine rağmen işyerinin üst katına çıkarak burada taşkınlık yaptıkları, çalışanlara hakaret edip, eşyalara zarar verdikleri ve yine çalışanlardan Yakup Aydın'ı kasten basit şekilde yaraladıkları tüm dosya kapsamından anlaşılmış olmakla, tebliğnamedeki bu hususta bozma isteyen düşünceye de iştirak edilmemiştir. Delillerle iddia ve savunma, duruşma gözönünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen C.Savcısı ile sanıkların temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, Suç işlemek amacıyla Olgun Peker liderliğinde kurulan örgüte üye olma suçundan sanık Fatih Sandal hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Sanık hakkında atılı suçtan beraat kararı verildiği ve bizatihi bulundurulması ya da taşınması suç teşkil etmediği halde, adli emanetin 2011/787 sırasında kayıtlı olan sanığa ait cep telefonu ve sim kartın iadesi yerine hem müsaderesine hem de dosyada delil olarak saklanmasına karar verilmek suretiyle hükmün karıştırılması, Kanuna aykırı ve C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu cihet yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hükümde yer alan "2011/787 sırasında kayıtlı, Fatih SANDAL'a ait Blackbarry marka 35247904701515 imei numaralı cep telefonu ve sim kartın suçun işlenmesinde kullanıldığı anlaşılmakla, TCK'nun 54/1. maddesi gereğince müsaderesine ve 2011/787 sırasında kayıtlı, Fatih SANDAL'a ait Blackbarry marka 35247904701515 imei numaralı cep telefonu ve sim kartın dosyada delil olarak saklanmasına," ibarelerinin çıkartılıp, yerine "Adli emanetin 2011/787 sırasında kayıtlı olup sanık Fatih SANDAL'a ait olan Blackbarry marka 35247904701515 Imeı numaralı cep telefonu ve sim kartın adı geçen sanığa İADESİNE," yazılmak suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, Sanık Serkan Acar hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Hükümden sonra temyiz incelemesi sırasında sanığın 18/04/2013 tarihinde öldüğü UYAP ortamından temin edilen güncel nüfus kaydından anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK'nın 64 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca bir karar verilmesi lüzumu, bozmayı gerektirmiş ve katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Yasanın 322, 5237 sayılı TCK'nın 64/1 ve 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddeleri uyarınca açılan kamu davalarının sanığın ölümü sebebiyle DÜŞÜRÜLMESİNE, 25/06/2009 günü Giresun'da Mustafa Cici'ye yönelik tehdit suçundan sanıklar Aykut Aydın, Evren Kımıl ve Samet Erdemir haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; 5271 sayılı CMK'nın 172/1. maddesinde "Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.", anılan Yasa ve maddenin 2. fıkrasında ise "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz." düzenlemesinin bulunduğu, sanıklar haklarında aynı fiil nedeniyle daha önce Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan 2009/2838 numaralı soruşturmaya ilişkin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, tehdit suçundan dolayı değerlendirme yapılmadığı, dolayısıyla 14/09/2009 günlü kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, delil yetersizliği nedeniyle verilmemiş olması, hukuki tavsifte yapılan hatanın anılan Kanun ve madde hükmünün uygulanmasına yasal engel teşkil etmemesi karşısında; CMK'nın 172/2. maddesinin uygulanma koşullarının dava konusu somut olayda bulunmadığı, yine yargılama konusu edilen olayın iddianamede "Giresun'da yayın yapan Giresun FM isimli radyonun müdürü Mustafa Cici ve radyo sahibi Hakan Akbaş'ın Giresun'da yapılan fuar organizasyonunun ve Giresunspor'un başarısızlığı hakkında yazdıkları yazıların ve bu konu hakkında yaptıkları yayınların örgüt üyelerini rahatsız ettiği, örgüt üyeleri Selim Kımıl ve taraftar grubu lideri Özden Tütüncü'nün Giresun FM isimli radyoya giderek Mustafa Cici ile görüşme yaptıkları ve şahsı bu tür yazılar yazmaması, yayınlar yapmaması konusunda uyarıp tehdit ettikleri, Mustafa Cici'nin bu durumu kabullenmediği, Selim Kımıl'ın Özden Tütüncü ile birlikte radyodan ayrıldığı, şahısların radyodan ayrılmalarından bir müddet sonra Selim Kımıl'ın kardeşi Evren Kımıl'ın, yanında Samet Erdemir ve Aykut Aydın ile birlikte Giresun FM isimli radyoya tekrar gittiği, şahısların Mustafa Cici ile özel görüşmek istediklerini bahane ederek, Avukat Yavuz Akbulut, gazeteci Gülcan Şahin ve DP İlçe Başkanı Miktat Kaya'nın dışarı çıkmalarını istedikleri, tanıkların görüşmenin ses kayıt cihazı ile kayıt altına alınması koşulu ile odadan çıkmaları üzerine, Evren Kımıl ve yanındaki şahısların oda kapısını kapatarak içeride bulunan Mustafa Cici ve Hakan Akbaş'ı darp etmeye başladıkları, odada bulunan bilgisayar ve sandalyeleri yere fırlattıkları, tanık şahısların odaya girmeleri üzerine şahısların olay yerinden kaçtıkları, Mustafa Cici ve Hakan Akbaş'ın Giresunspor'un Olgun Peker döneminde başarısız olduğu ve fuar organizasyonlarının etkisiz kaldığı yönünde yazılar yazıp, yayınlar yapmaları sebebiyle tehdit ve darp edildiği, olayı Olgun Peker ve Hakan Karaahmet'in azmettirmesi sonucu Selim Kımıl, Özden Tütüncü, Evren Kımıl, Samet Erdemir ve Aykut Aydın isimli şahısların gerçekleştirdiği," şeklinde anlatılması karşısında, sanıklardan Aykut, Samet ve Evren haklarında da mağdur Mustafa'ya yönelik tehdit suçundan açılmış bir dava bulunduğu gözetilerek yapılan incelemede; Giresun FM adlı işyerinde olay günü yaklaşık bir saat içerisinde birbirini takiben gerçekleşen eylemler sırasında sanıkların, diğer sanıklar Özden ve Selim tarafından müşterek fail olarak işlenen tehdit suçuna ne surette iştirak ettikleri ve buna ilişkin delillerin nelerden ibaret olduğu karar yerinde gösterilip tartışılmadan yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkûmiyet kararları verilmesi, 25/06/2009 günü Giresun'da Giresun FM adlı işyerine yönelik işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan sanıklar Olgun Peker, Aykut Aydın, Evren Kımıl, Hakan Karaahmet, Özden Tütüncü, Samet Erdemir ve Selim Kımıl haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; 5271 sayılı CMK'nın 172/1. maddesinde "Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.", anılan Yasa ve maddenin 2. fıkrasında ise "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz." düzenlemesinin bulunduğu, aynı fiil nedeniyle daha önce Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan 2009/2838 numaralı soruşturmaya ilişkin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, işyeri dokunulmazlığının ihlali eyleminin tartışılıp değerlendirilmediği, dolayısıyla 14/09/2009 günlü kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, delil yetersizliği nedeniyle verilmemiş olması, hukuki tavsifte yapılan hatanın anılan Kanun ve madde hükmünün uygulanmasına yasal engel teşkil etmemesi karşısında; CMK'nın 172/2. maddesinin uygulanma koşullarının dava konusu somut olayda bulunmadığı gözetilerek yapılan incelemede; yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat yerler dışında kalan işyerlerinden olan Giresun FM adlı işyerinde müdür olarak görev yapan mağdurun, Başkanlığını sanıklardan Olgun'un yaptığı Giresunspor Kulübünün yönetim şekli ile işletmeciliğini sanık Hakan'ın yaptığı limanda bulunan fuar alanı hakkında aleyhe yayınlar yapması nedeniyle, adı geçen sanıkların örgüt faaliyeti çerçevesinde azmettirmesiyle, gündüz vakti meydana gelen olayda, sanıklar Selim ve Özden'in mağduru Giresunspor kulübü ve fuar alanı hakkında olumsuz yayınlar yapmaması hususunda birlikte tehdit ettikleri, mağdurdan bekledikleri yanıtı alamamalarından sonra işyerinden ayrıldıkları, bir müddet sonra bu kez sanıklar Evren, Samet ve Aykut'un mağdura bir kez daha gözdağı vermek amacıyla işyerine geldikleri, burada mağduru ve işyeri sahibi Hakan'ı kasten yaraladıkları, işyerinde bulunan bir kısım mallara zarar verdikleri, oluşa ve dosya içeriğine göre, sanıkların işyerine girerken veya işyerinden çıkmamak için mağdura ya da işyeri sahibine karşı cebir veya tehdit uygulamadıkları, başka bir anlatımla işyeri dokunulmazlığını bozma suçunu işlemek için kişilere karşı zor kullanmalarının söz konusu olmadığı, içeri girdikten sonra yapılan tehdit veya cebir'in suçun nitelikli hali olarak değerlendirilemeyeceği tüm dosya kapsamından anlaşıldığı halde, haklarında eylemlerine uyan TCK'nın 116/2, 119/1-(c-d) maddeleri yerine yazılı şekilde uygulama yapılarak fazla cezalar tayin edilmesi, Sanık Evren Kımıl hakkında yasal koşulları oluştuğu halde TCK'nın 58/9. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Sanık Abdullah Eker hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Hüküm fıkrasının müsadereye ilişkin kısmının birinci paragrafında suça konu silah ve eklerinin sahibi olarak sanık Abdullah Eker yerine Abdullah Karakuz'un gösterilmesi maddi hata olarak kabul edildiğinden, bu husustaki yanlışlık bozma nedeni sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir. Ancak; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda cezaların toplanması kurumuna yer verilmediği gözetilmeden, sanığa hapisten çevrilerek verilen adli para cezası ile doğrudan verilen adli para cezasının içtima ettirilmesi, Suça konu tabanca ve eklerinin TCK'nın 54. maddesinin 4. fıkrası yerine 1. fıkrası uyarınca müsaderesine karar verilmesi, Sabıka kaydı bulunmayan sanık hakkında diğer kişiselleştirme nedenlerinden önce değerlendirilmesi gereken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken, CMK'nın 231/6. bendinde öngörülen objektif ve subjektif koşulların bulunup bulunmadığı tartışılıp yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi yerine, verilen kısa süreli hapis cezasının TCK 50/1-a maddesi gereği adli para cezası seçenek yaptırımına çevrilmiş olmasından bahisle 5271 sayılı CMK'nın 231/5 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi, Sanık Hakan Karaahmet hakkında Olgun Peker liderliğinde kurulan suç örgütünün yöneticisi olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Sanığın adli sicil kaydındaki kararların 5271 sayılı CMK'nın 231/5-14. maddesi uyarınca verilen kararlar ile karşılıksız çek keşide etme suçuna ilişkin olması ve 3167 sayılı Yasanın 16/1-3. maddesi kapsamında kalan fiilin 6273 sayılı Yasa uyarınca idari yaptırıma bağlanması karşısında, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken CMK'nın 231/6. bendinde öngörülen objektif ve subjektif koşulların bulunup bulunmadığı tartışılıp yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi yerine, daha önce kasıtlı suçtan mahkûmiyetinin bulunması ve kişilik özelliklerinden bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi, Suç işlemek amacıyla Olgun Peker liderliğinde kurulan örgüte üye olma suçundan sanık Evren Kımıl hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanığın adli sicil kaydına göre daha önce kasıtlı suçtan mahkûm olduğunun anlaşılması karşısında, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK'nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının oluşmadığı gözetilerek yapılan incelemede; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; 5237 sayılı TCK'nın 51. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde sanığın daha önce üç aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamış olması koşulu ve (b) bendinde suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması hükmü getirilmiş olmakla, suç tarihi itibariyle adli sicil kaydına göre ertelemeye engel sabıkası olmayan ve yargılama sürecindeki davranışları nedeniyle de cezasından takdiri indirim yapılan sanığın, yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarının pişmanlık boyutu irdelenip tartışılmadan, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi, Sanık hakkında yasal koşulları oluştuğu halde TCK'nın 58/9. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, 12/05/2011 günü Giresun'da bulunan Orta Kahve adlı işyerinde, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan sanık Selim Kımıl hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Tüm dosya kapsamına göre; sanığın yüklenen suçu işlediğine dair, mahkûmiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi, 31/03/2011 günü yapılan menajerlik "futbolcu temsilciliği" sınavı soruları ile ilgili rüşvet alma suçundan sanık Haldun Şenman hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Suç tarihinde Türkiye Futbol Federasyonu'nda Profesyonel Futbolcu Tescil İşleri Müdürü olarak görev yapan, profesyonel futbolcuların tescil işlemlerinin ve bu futbolcuların dosyaları ile lisanslı futbolcu temsilcilerinin özlük dosyalarının tutulması, lisans işlemlerinin yapılması, temsilcilerin futbolcu ve kulüplerle yaptıkları sözleşmelerin tescili, temsilci sınavlarının duyurulması ve organizasyonu, sınava girecek adayların başvurularının alınması ve sınavı kazanan adayların FİFA'ya bildirilmesinden sorumlu olan birimde görev alan, suça konu olan 2011 Mart döneminde yapılan sınav sorularının hazırlanması ve değerlendirilmesinde yer almamakla birlikte adayların başvuru evraklarının alınması, takibi, sınav salonunun ayarlanması ve sınav için hazırlanmasından, sınav öncesi yapılan temsilci sınavı kursunun organizasyonundan sorumlu olup, yine sınav sonuçlarının duyurulması ve tebliğinde aktif olarak görev alan, sınav esnasında fiili olarak da sınav salonunda bulunup, sınav gözetmenliği yapan sanık Haldun'un 5237 sayılı TCK'nın 6/1-c maddesi uyarınca somut olayda kamu görevlisi olarak kabulü gerektiği anlaşılmakla, Suçun, TCK'nın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir. Ancak; Bir karşılaşma suçu olup, bu nedenle de çok failli bir suç olan rüşvet suçunda bir tarafta rüşvet verenin, diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisinin yer aldığı, rüşvet veren ve alanın aynı amacın gerçekleşmesini hedefledikleri, bu itibarla veren ve alan açısından rüşvet suçunun tek bir suç olduğu, buna karşılık dava konusu somut olayda; aynı olaya ilişkin olarak rüşvet verme fiilinin faili olan sanık Özden Aslan hakkında temel ceza alt sınırdan tayin edildiği halde, bire bir aynı olan gerekçelerle sanık Haldun hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulması suretiyle gerekçesiz şekilde farklı cezalar tayinine yol açılması, 11/05/2011 günü oynanan Beşiktaş A.Ş. - İstanbul BBSK kupa finali müsabakasında şike suçundan sanıklar Serdal Adalı ve Tayfur Havutcu haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanıklar Yusuf Turanlı, İskender Alın, İbrahim Akın, Serdal Adalı ve Ahmet Ateş haklarında usulüne uygun olarak mahkemeden alınmış iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması kararlarının bulunduğu, bu kapsamda tespit edilen TAPE kayıtları dosya arasında mevcut olup, içeriklerine ve elde ediliş biçimine ilişkin olarak sanıklara aşamalarda savunma hakkının tanındığı, dava konusu bu olayla ilgili olarak sanıkların aşamalardaki tevil yollu anlatımları, tanıklar Yıldırım Demirören ve Göksel Gümüşdağ'ın safahatlardaki beyanları, TFF'nin Haziran 2009 tarihinde yayımlanmış Profesyonel Futbolcuların Statüsü ve Transferleri Talimatının 13/1. maddesindeki "Futbolcular, ancak TFF tarafından belirlenen transfer ve tescil dönemleri içinde tescil edilebilirler.", 19/6. maddesindeki "Mevcut kulübüyle sözleşmesi devam eden profesyonel bir futbolcuyla sözleşme imzalama niyetinde olan kulüp, futbolcuyla görüşmelere başlamadan önce futbolcunun sözleşmesel ilişkisi devam eden kulübünün iznini yazılı olarak almak zorundadır. Yazılı izin almaksızın görüşmelere başlayan kulüp, futbolcu, futbolcu temsilcisi ve diğer kişiler hakkında Futbol Disiplin Talimatı hükümleri uygulanır." hükümleri ile 2010-2011 futbol sezonunda uygulanmak ve 1. Transfer ve Tescil dönemi başlangıcından itibaren geçerli olmak üzere Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu tarafından görüşülüp karara bağlandığı üzere, 2010-2011 futbol sezonunun 1. Transfer ve Tescil döneminin 10 Haziran 2010 tarihinde başlayıp 01 Eylül 2010 tarihinde ve 2. Transfer ve Tescil Döneminin 05 Ocak 2011 tarihinde başlayıp 01 Şubat 2011 tarihinde sona ermesine (bknz. http://www.tff.org/resources/tff/documents/002011/tff/talimatlar) karar verildiği, bu bağlamda kulübü ile sözleşmesi devam eden profesyonel bir futbolcunun transferi için, TFF yönetim kurulu tarafından her yıl belirlenen transfer ve tescil dönemi içinde olsa dahi, futbolcu ile görüşmek isteyen bir kulübün öncelikle futbolcunun bağlı bulunduğu kulüple görüşüp yazılı izin alması zorunlu olup, özellikle transfer dönemi dışında, kulübünden yazılı bir izin de alınmadan, futbolcuyla transferi amacı ile, hem de o futbolcunun oynadığı kulüple yapılacak bir müsabaka öncesinde transfer görüşmesi yapılması, kulübünden yazılı izin alınmış olsa bile transfer görüşmesi yapılan oyuncunun bu müsabakada kötü oynamasının istenmesinin transfer amaçlı şike suçunu oluşturacağında dosya kapsamında bir tereddüt bulunmadığı, dava konusu somut olayda ise transfer ve tescil dönemi dışında, kulüpleri ile mevcut sözleşmeleri sezon sonunda da devam eden futbolcu sanıklar İskender Alın ve İbrahim Akın ile İstanbul BBSK kulübünden yazılı bir izin alınmadan, bu hususta herhangi bir görüşme dahi yapılmadan, teknik direktör sanık Tayfur'un bu göreve getirilmesinden sonra kendi kulübüne sunduğu aralarında futbolcu sanıkların da bulunduğu bir transfer listesi kulübü tarafından dosyaya ibraz edilmeden, sezon sonu transfer edilmeyeceği kulüp başkanı tanık Yıldırım'ın beyanı ile açık olan ve transferleri için sezon sonunda herhangi bir çaba da gösterilmeyen bu futbolcularla 11/05/2011 günü oynanacak kupa finalinden çok kısa bir süre önce Beşiktaş A.Ş. Futbol Kulübüne transferleri amacı ile 07/05/2011 günü Bursa ilinde görüşme yapılması ve gerek bu görüşmede gerekse İstanbul'da Adalı Holding adlı işyerinde menajerleri sanık Yusuf aracılığı ile müsabakada kötü oynamalarının istendiği, futbolcu sanıkların da bu şike teklifini kabul ettikleri tüm dosya kapsamından anlaşılmış, sanık Serdal Adalı hakkında örgüt suçundan açılmış bir dava bulunmadığı ve hakkında 6222 sayılı Yasanın 11/4-b madde ve fıkra hükmü uyarınca artırım yapıldığı halde sehven aynı Yasa ve maddenin (c) bendinin de karar yerinde gösterilmesi sonuca etkili bulunmadığından bozma nedeni sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir. Ancak; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanıklar haklarında verilen hapis cezalarının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanıklar müdafiilerin esas hakkındaki savunmalarında lehe hükümlerin uygulanmasını talep ettikleri ve sanıkların suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olmaları karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermediği nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyeceği konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezalarının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, bu hususta olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hükümler kurulması, 18/04/2011 günü oynanan Karşıyaka - Giresunspor müsabakasında şike suçundan sanık Abdurrahman Yakut hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanığın, 28/06/2012 günlü dilekçesi ile hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasına muvafakat etmediği gözetilerek, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Sanık hakkında şike suçundan teşebbüs nedeniyle indirim yapılırken, 6222 sayılı Yasanın 11/3 ve TCK'nın 35. maddeleri yerine, uygulama maddesi olarak 6222 SK'nın 11/5. maddesinin gösterilmesi, Sanık hakkında, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan açılmış bir dava ve verilmiş bir hüküm bulunmadığı halde TCK'nın 58/9. maddesinin tatbik edilmesi, 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanığın suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermediği nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyeceği konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezasının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hüküm kurulması, Suç işlemek amacıyla Olgun Peker liderliğinde kurulan örgüte üye olma suçundan sanık Ömer Ülkü hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Karşıyaka - Giresunspor ve Giresunspor - Mersin İdman Yurdu müsabakalarında şike suçundan mahkûmiyetine karar verilen sanığın, suç teşkil eden ve sabit görülen bu eylemlerinin varlığı kabul edilen suç örgütü ile bağlantısı tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ve kesin olarak tespit edilmeden, ayrıca örgüt lideri Olgun Peker hakkında bahse konu müsabakalarla ilgili olarak şike suçundan verilen beraat kararlarının temyiz edilmeden kesinleştiği gözetilmeden, yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde atılı suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi, Kabule göre de; Cezası ertelenen sanık hakkında TCK'nın 51/3. maddesi uyarınca, gerekçeleri gösterilip açıklanmadan denetim süresinin 2 yıl olarak tayin edilmesi, Sanık hakkında hükmolunan kısa süreli olmayan hapis cezasının ertelenmiş olması karşısında; 5237 sayılı TCK'nın 53/3. maddesi uyarınca, kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun hiç uygulanamayacağı, altsoyu dışındaki kişiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlayıncaya kadar uygulanabileceği gözetilmeksizin yazılı şekilde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan mahrum bırakmaya hükmedilmesi, 18/04/2011 günü oynanan Karşıyaka - Giresunspor ve 24/04/2011 günü oynanan Giresunspor - Mersin İdman Yurdu müsabakalarında şikeye teşebbüs suçundan sanık Ömer Ülkü hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanığın 29/06/2012 günlü celsede alınan savunmasında hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasına muvafakat etmediği gözetilerek, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Tüm dosya kapsamına göre sanığın, 24/04/2011 günü oynanan Giresunspor -Mersin İdman Yurdu müsabakasında kazanç veya sair menfaat temin etmek suretiyle yüklenen suçu işlediğine dair mahkûmiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden, cezasında 6222 sayılı Yasanın değişik 11/10 madde ve fıkra hükmü uyarınca artırım yapılması suretiyle fazla ceza tayini, Sanık hakkında şike suçundan teşebbüs nedeniyle indirim yapılırken, 6222 sayılı Yasanın 11/3 ve TCK'nın 35. maddeleri yerine uygulama maddesi olarak 6222 SK'nın 11/5. maddesinin gösterilmesi, 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanığın suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermediği nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyeceği konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezasının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi, Sanığın yüklenen suçu Olgun Peker liderliğindeki suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlediğine, bir başka anlatımla diğer sanıklarla suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme ile işbirliği, eylemli paylaşım anlayışı ve disiplinli biçimde hareket edip amaçları doğrultusunda müsabakalarda şikeye teşebbüs suçunu işlemek için faaliyette bulunduğuna ilişkin deliller karar yerinde gösterilmeden, yetersiz gerekçe ile TCK'nın 58. maddesinin 9. fıkrası delaletiyle 6. fıkrasının tatbikine karar verilmesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hüküm kurulması, 08/05/2011 günü oynanan Kardemir Karabükspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şike yapmak suçundan sanık Erdem Konyar hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Ceza Muhakemesi Kanununda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin Tanımlar başlıklı 4. maddesinde; "İletişimin dinlenmesi ve kayda alınması'nın: Telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirilmekte olan konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ile diğer her türlü iletişimin uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik işlemleri," düzenlemesinin yer aldığı, Her ne kadar sanık müdafiince, 3678 no.lu iletişimin tespiti tutanağının ortam dinlemesi sonucu elde edildiği, CMK'nın 135. maddesi kapsamında elde edilmiş bir tutanak olmadığı ileri sürülmüş ise de; iletişimin kayda alınmasının arama tuşuna basılması ile başladığı ve bu halde karşı taraf cevap vermese dahi konuşma tonu ve çıkan seslerin uygun olması halinde arayan şahsın konuşmalarının kayda alındığı, bu bağlamda da diğer her türlü iletişimin uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik işlemlerin Yönetmeliğin açık hükmü gereği iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması kapsamında olduğu, sanığın, dava konusu müsabakada temsilcisi bulunduğu Kardemir Karabükspor futbolcusu Emenıke'nin Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında oynamaması ya da oynadığı takdirde kötü futbol oynaması hususunda Fenerbahçe A.Ş. Spor Kulübü Başkanı ve örgüt lideri olan sanık Aziz Yıldırım'ın bilgisi ve isteği dahilinde Kulüp yöneticisi Mehmet Şekip Mosturoğlu'nun talimatı ile aynı zamanda akrabası da olan sanık Sami Dinç tarafından kendisine bildirilen şike teklifini futbolcuya ilettiği, ancak futbolcunun bu teklifi kabul ettiğine dair dosya kapsamında her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığı nazara alınıp, söz konusu müsabakada şikeye teşebbüs suçundan cezalandırılması gerektiği halde, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hakkında atılı suçtan beraat kararı verilmesi, 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü müsabakasında şike suçundan sanık Cemil Turhan hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Fenerbahçe Spor Kulübünde idari yönetici (amatör şubeler koordinatörü) olarak görev yapan sanık hakkında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde atılı suçu işlediğinin dosya kapsamına göre iddia ve kabul edilmesi karşısında, uygulama maddesi olarak 6222 sayılı Yasanın 11/4-(b-c) madde, fıkra ve bentleri yerine (b) bendinin hükümde gösterilmemesi sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir. Ancak; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanığın suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermediği nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyeceği konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezasının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hüküm kurulması, Sanık hakkında yasal koşulları oluştuğu halde TCK'nın 58/9. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Sanık Bülent İbrahim İşçen hakkında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olmak ile 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK - Fenerbahçe A.Ş. ve 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakalarında zincirleme biçimde şike suçlarından verilen mahkûmiyet, 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü müsabakasında şike ve aynı gün oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK müsabakasında teşvik primi suçlarından verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; 5271 sayılı CMK'nın 191/3-b-c maddesine aykırı olarak iddianame okunmadan ve CMK'nın 147. maddesinde öngörülen hakları hatırlatılmadan sorguya çekilmesi suretiyle sanığın savunma hakkının kısıtlanması, Kabule göre de; Sanığın adli sicil kaydındaki kararın suç tarihinden sonra kesinleşmiş ve karşılıksız çek keşide etme suçuna ilişkin olması karşısında, bu fiilin 6273 sayılı Yasa uyarınca idari yaptırıma bağlanması da dikkate alınarak, örgüte üye olmak suçundan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken CMK'nın 231/6. bendinde öngörülen objektif ve subjektif koşulların bulunup bulunmadığı tartışılıp yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi yerine, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olması ve kişilik özelliklerinden bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi, 5237 sayılı TCK'nın 51. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde sanığın daha önce üç aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamış olması koşulu ve (b) bendinde suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işleyemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması hükmü getirilmiş olmakla, adli sicil kaydına göre ertelemeye engel sabıkası olmayan ve yargılama sürecindeki davranışları ile cezanın geleceği üzerindeki olası etkileri nedeniyle de cezasından takdiri indirim yapılan sanığın, müdafiin lehe olan hükümlerin uygulanması talebi de gözetilerek, yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarının pişmanlık boyutu irdelenip, suç örgütüne üye olmak suçundan dolayı hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine karar verilip verilmeyeceği hususunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken bu hususun tartışma dışı bırakılması, Sanık hakkında şike yapmak suçundan hüküm kurulurken kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hüküm kurulması, 17/04/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - Bursaspor müsabakasında teşvik primi suçundan sanıklar Alaeddin Yıldırım ve Gökçek Vederson, 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şike suçundan sanıklar Korcan Çelikay ve Mehmet Yıldız ile şikeye yardım etmek suçundan sanık İlhan Çelikay, 11/05/2011 günü oynanan Beşiktaş A.Ş. - İstanbul BBSK kupa finali müsabakasında şike ile 15/05/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK müsabakasında teşvik primi suçlarından sanık İskender Alın, 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor - Trabzonspor A.Ş. müsabakasında teşvik primi suçundan sanık Ümit Karan haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanıklar haklarında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanıkların suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olmaları karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermedikleri nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyecekleri konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezalarının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle yazılı şekilde kararlar verilmesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde sanıklar haklarında hükümler kurulması, 17/04/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - Bursaspor ve 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor - Trabzonspor A.Ş. müsabakalarında teşvik primi, 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şikeye teşebbüs suçlarından sanık Ali Kıratlı hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında sanığın kendisinin de yer aldığı şike fiiline ilişkin suçun tamamlandığına dair dosya kapsamında kesin ve inandırıcı bir delilin bulunmadığı, şikeye teşebbüs suçunun cezasının da tamamlanmış teşvik primi suçundan daha ağır olduğu gözetilerek tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanığın suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması ve müdafiin lehe olan hükümlerin uygulanması talebi karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermediği nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyeceği konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezasının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, bu hususta olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hüküm kurulması, Sanık Bülent Uygun hakkında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütüne üye olma suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Usulüne uygun olarak mahkemeden alınan kararlar üzerine elde edilen TAPE kayıtları ve fiziki takip tutanakları, sanık savunmaları ile tüm dosya kapsamı uyarınca, sanığın atılı suçlardaki rolü ve konumu, eylemlere katılma ve katkı derecesi gibi hususlar gözönüne alındığında, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, söz konusu örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiğinin anlaşılması karşısında, Yasa değişikliği de nazara alınarak, 5237 sayılı TCK'nın 220/7. madde ve fıkrası yollaması ile anılan maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalandırılması yerine yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, Sanık Bülent Uygun hakkında 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor -Trabzonspor A.Ş. müsabakasında teşvik primi suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Sanığın, 29/06/2012 günlü celsede alınan savunmasında hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasına muvafakat etmediği gözetilerek, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Suçun, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olmasına rağmen 6222 sayılı Yasanın 11/4-c maddesi uygulanmayarak sanık hakkında eksik ceza tayini, 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanığın suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermediği nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyeceği konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezasının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hüküm kurulması, 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK - Fenerbahçe A.Ş. ve 11/05/2011 günü oynanan Beşiktaş A.Ş. - İstanbul BBSK kupa finali müsabakalarında şike ile 15/05/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK müsabakasında teşvik primi suçlarından sanık İbrahim Akın; 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK -Fenerbahçe A.Ş. ve 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakalarında şike, 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor - Trabzonspor A.Ş. müsabakasında ise teşvik primi suçlarından sanık Tamer Yelkovan; 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor - Trabzonspor A.Ş. müsabakasında teşvik primi, 08/05/2011 günü oynanan Kardemir Karabükspor - Fenerbahçe A.Ş. ve 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü müsabakalarında şikeye teşebbüs suçlarından sanık Mehmet Şekip Mosturoğlu; 22/04/2011 günü oynanan Eskişehirspor - Trabzonspor A.Ş. müsabakasında teşvik primi, 08/05/2011 günü oynanan Kardemir Karabükspor - Fenerbahçe A.Ş. ve 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü müsabakalarında şikeye teşebbüs suçlarından sanık Sami Dinç haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanıklar haklarında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanıkların suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olmaları ve müdafiilerin lehe olan hükümlerin uygulanması talebi karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermedikleri nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyecekleri konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezalarının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, bu hususta olumlu ya da olumsuz kararlar verilmemesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde sanıklar haklarında hükümler kurulması, Sanık Mecnun Otyakmaz hakkında Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Hükümden sonra 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 85. maddesiyle 5237 sayılı TCK'nın 220/7. maddesinde yapılan değişiklik karşısında; hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması, Temel cezası alt sınırdan belirlenerek ertelenen sanık hakkında TCK'nın 51/3. maddesi uyarınca gerekçeleri gösterilip açıklanmadan alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle denetim süresi tayin edilmesi, Sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının kısa süreli olduğu ve ertelendiği gözetilmeden, TCK'nın 53/4. maddesinin hükmüne aykırı olarak 53/1-3. maddesi gereğince hak yoksunluğuna karar verilmesi, 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. müsabakasında şike suçundan sanık Mecnun Otyakmaz hakkında verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanığın suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması ve müdafiin lehe olan hükümlerin uygulanması talebi karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermediği nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyeceği konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek cezasının ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, bu hususta olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hüküm kurulması, Sanık hakkında yasal koşulları oluştuğu halde TCK'nın 58/9. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Sanık Yusuf Turanlı hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Sanığın aşamalarda, Adli emanetin 2011/805 sırasında kayıtlı suça konu tabancalardan olan 38 Kalibre Short tipi Simit&Wesson marka 49680 numaralı toplu tabancanın antika olduğunu iddia etmesi ve antika niteliği olan silahların bulundurulmasına izin verilmesinde yasal zorunluluk bulunması karşısında; söz konusu tabancanın 6136 sayılı Yasanın 11. ve ilgili Yönetmeliğin 59. maddeleri uyarınca yasal bilirkişi olan Kriminal Polis Laboratuvarına gönderilerek bu konuda rapor alındıktan sonra, tüm kanıtlar birlikte değerlendirilmek suretiyle hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda cezaların toplanması kurumuna yer verilmediği gözetilmeden, sanığa hapisten çevrilerek verilen adli para cezası ile doğrudan verilen adli para cezasının içtima ettirilmesi, Suça konu tabanca ve eklerinin TCK'nın 54. maddesinin 4. fıkrası yerine 1. fıkrası uyarınca müsaderesine karar verilmesi, Sanığın adli sicil kaydındaki kararın karşılıksız çek keşide etme suçuna ilişkin olması karşısında, bu fiilin 6273 sayılı Yasa uyarınca idari yaptırıma bağlanması da dikkate alınarak, sanık hakkında diğer kişiselleştirme nedenlerinden önce değerlendirilmesi gereken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken CMK'nın 231/6. bendinde öngörülen objektif ve subjektif koşulların bulunup bulunmadığı tartışılıp yasal ve yeterli gerekçe gösterilmesi yerine, verilen kısa süreli hapis cezasının TCK'nın 50/1-a maddesi gereği adli para cezası seçenek yaptırımına çevrilmiş olmakla, bu suç yönünden hakkında 5271 sayılı CMK'nın 231/5 maddesinin uygulanmasına yer olmadığına şeklinde karar verilmesi, Sanık Yusuf Turanlı hakkında 01/05/2011 günü oynanan İstanbul BBSK -Fenerbahçe A.Ş., 15/05/2011 günü oynanan Fenerbahçe A.Ş. - MKE Ankaragücü, 22/05/2011 günü oynanan Sivasspor - Fenerbahçe A.Ş. ve 11/05/2011 günü oynanan Beşiktaş A.Ş. - İstanbul BBSK kupa finali müsabakalarında şike, 15/05/2011 günü oynanan Trabzonspor A.Ş. - İstanbul BBSK müsabakasında ise teşvik primi suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Futbolda şike ve teşvik primi suçunun ön koşulunun Türkiye Futbol Federasyonu tarafından düzenlenen veya düzenlenmesine izin verilen ya da katkıda bulunulan belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek, suç ile korunan hukuki değerin dürüst oyun ilkesi, suçun hukuki konusunun da aynı şekilde spor müsabakalarının haksız rekabet olmadan yapılmasındaki toplumsal yarar olduğu, 6222 sayılı Yasanın ilk halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına yönelik bir hükmün bulunmadığı, ancak anılan Yasanın 11. maddesine 15/12/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6259 sayılı Kanunun 1. maddesi ile ek 10. fıkrasıyla getirilen düzenleme uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının olanaklı hale getirildiği, Esasen, 6222 sayılı Kanuna 6259 sayılı Yasanın 1. maddesi ile suçun zincirleme biçimde işlenmesine ilişkin bu düzenleme getirilmese dahi mağduru belli bir kişi olmayan şike ve bu suçun alt kategorisi olarak düzenlenen teşvik primi suçunun topluma karşı işlenen suçlardan olması karşısında, 5237 sayılı TCK'nın 5. maddesi de gözetilerek bu sorunun aynı Yasanın suçların içtimaına ilişkin genel hükümlere göre çözümleneceğinde bir tereddüdün de bulunmadığı, Buna karşılık suçun; farklı zamanlarda değişik takımlar lehine müsabakaların sonuçlanmasının amaçlandığı ya da bir kısım müsabakaların örgüt faaliyeti çerçevesinde diğer bir kısmının ise bu faaliyet dışında sonucuna etki etmek suretiyle söz konusu olduğu durumlarda, zincirleme suç hükümlerinin mi yoksa gerçek içtima hükümlerinin mi uygulanacağı çözümü gereken bir sorun olarak ortaya çıkmakla birlikte, şike ve teşvik primi verme suçlarında önemli olan hususun suç işleme kararındaki birlik olduğu, bunun bulunması halinde diğer koşulların da var olması şartıyla zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasında bir engelden sözedilemeyeceği, dava konusu somut olayda ise sanık Yusuf'un oluşa ve dosya kapsamına uygun olarak aynı futbol sezonu içerisinde ve bir suç işleme kararı altında üzerine atılı şike ve teşvik primi suçlarını işlediği, suç işleme kararındaki zincirin kesilmediği ve müsabaka tarihlerinin iç içe geçtiği anlaşıldığından, sanık hakkında dava konusu edilen Spor Toto Süper Lig müsabakalarında işlediği şike ve teşvik primi ile 49. Ziraat Türkiye Kupası finali müsabakasında işlediği şike suçlarının zincirleme biçimde tek suçu oluşturduğu gözetilmeden iki ayrı suç kabulü ile yazılı şekilde hükümler kurulması, Kabule göre de; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 5377 sayılı Kanun ile değiştirilen 3. fıkrasında yer alan "Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır." şeklindeki düzenleme nedeniyle ertelemenin değerlendirilmesinde anılan Yasa ve maddenin 1 ve 2. fıkralarındaki zaman yönünden uygulama ilkesinin geçerli olduğu, bu itibarla 6222 sayılı Kanunun 11/9. madde ve fıkra hükmünün sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine yasal engel teşkil etmeyeceği, sanığın suç tarihi itibariyle üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olması karşısında, suçu işledikten sonraki yargılama sürecinde pişmanlık gösterip göstermediği nazara alınıp tekrar suç işleyip işlemeyeceği konusunda oluşan kanaat değerlendirilerek 49. Ziraat Türkiye Kupası finali müsabakasında işlediği şike suçundan dolayı verilen cezanın ertelenip ertelenmeyeceğinin tartışılması gerekirken, yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi, Kazanılmış hakka konu oluşturmayan 6222 sayılı Kanunun 11/11, 18/1-10. madde ve fıkra hükümlerinin Yasada yer aldığı hali ile tatbik edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ve infazda tereddüt oluşturacak biçimde hükümler kurulması, Kanuna aykırı, C.Savcısı, katılan Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekili, sanıklar Yusuf Turanlı, Ümit Karan, Tayfur Havutcu, Tamer Yelkovan, Serdal Adalı, Sami Dinç, Ömer Ülkü, Mehmet Yıldız, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Mecnun Otyakmaz, İbrahim Akın, Haldun Şenman, İlhan Çelikay, Korcan Çelikay, İskender Alın, Hakan Karaahmet, Gökçek Vederson, Cemil Turhan, Bülent Uygun, Bülent İbrahim İşçen, Ali Kıratlı, Alaeddin Yıldırım, Abdurrahman Yakut, Abdullah Eker, Aykut Aydın ve Olgun Peker müdafiileri, sanık Selim Kımıl ve müdafii ile sanıklar Samet Erdemir, Özden Tütüncü ve Evren Kımıl'ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17/01/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. BAŞKAN ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE B.DEMİREL M.V.EKİNCİ D.ALTINÖZ M.KUNDAKÇI H.ADIGÜZEL
 
 
Copyright © Burçin Aydoğdu
Blogger Theme by BloggerThemes Design by Diovo.com