GEZİ PARKI PROTESTOLARI ÜZERİNE BAŞLAYAN OLAYLARLA GÜN YÜZÜNE ÇIKAN ANAYASAL SORUNLAR

Gezi Parkı Protestoları Üzerine Başlayan Olaylarla Gün Yüzüne Çıkan Anayasal Sorunlar Hakkında Rapor

Burçin Aydoğdu

GİRİŞ

Haziran 2013’te başlayan protesto olayları ve gerek mülki amirlerin, gerekse kolluk kuvvetlerinin bu protestolar karşısındaki tutumu göstermektedir ki ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkı başta olmak üzere pek çok kişilik hakkı ile ilgili anayasal sorunlar vardır. Bu raporda söz konusu anayasal sorunları, ihlal edilen anayasal haklar bazında ele alacağız.

I. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı (Anayasa 34. madde)

A. Spontone Toplantının Anayasa Hükmü Hilafına Yasak Olması

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını hüküm altına alan 34. madde ile ilgili ilk sorun normlar hiyerarşisine aykırılıktır. Anayasa’nın ilgili maddesi spontone yapılan, barışçıl toplantılara açıkça müsaade eden bir hükme sahip olduğu halde bu hak uygulamada kullanılmaz hale getirilmektedir. Zira bu kapsamda düzenlenmiş olan kanunlar, anayasa hükmüne aykırılık teşkil etmekte, fiilen anayasa hükmünü işlemez hale getirmektedir. İlgili Anayasa maddesi hükmü şöyledir:

 

“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,  millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması  amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir”

 

Söz konusu anayasa maddesinin birinci fıkrasına göre silahsız ve saldırısız olması kaydıyla spontone düzenlenecek bu tür bir toplantı için önceden izin alınması zorunlu değildir. Ancak bu konuda kanunla getirilen sınırlamalar izin almadan toplantı yapma hakkını tamamen ortadan kaldırmaktadır çünkü kanuna göre yapılacak her toplantının en az 48 saat önceden ilgili mülki amirliğe bildirilmesi zorunludur[1] ve bu bildirim üzerine bildirimi yapılan yer ve saatte toplantı yapılması idare tarafından yasaklanabilmektedir[2]. Bu iki kanun hükmü birlikte ele alındığında görülmektedir ki anayasanın açık hükmü hilafına bir “izin alma” süreci kanun hükmüyle yürürlüğe konmuştur.

Oysa Anayasa’nın 11. Maddesinin “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz” hükmüne ilaveten Anayasa 14(b) hükmü şöyledir:

 

“Anayasa hükümlerinden hiçbiri ..... temel hak ve hürriyetleri ..... Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz”

 

Bu hüküm olmasaydı dahi Anayasa’da tanınmış spontone toplantı düzenleme hakkının kanun marifetiyle bu şekilde sınırlanmasının normlar hiyerarşisinde Anayasa kavramının evrensel niteliğine aykırı olduğu için geçersiz olduğunu söyleyebilirdik çünkü hiçbir kanun hükmü, Anayasa’ya aykırı olamaz. Temel hakları düzenleyen bir anayasal hakkı aykırı olması bireysel haklar adına daha ağır bir ihlaldir.

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde görülmüş olan Bukta Ve Diğerlerine vs. Macaristan davasında da mahkeme, spontone gösterileri öngören bir düzenleme yapmayan ve spontone olsun olmasın her tür gösteri için 3 gün önceden bildirim yükümlülüğü getiren Macaristan devletini haksız bulmuş ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin herkese barışçıl gösteri yapma hakkı tanıyan 11. Maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.[3]

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan ve Anayasa’da kendini “İnsan haklarına saygılı” olarak tanımlayan Türkiye’de de spontone toplantılar hakkındaki düzenleme düzeltilmeli ve böylelikle kanun ile anayasa arasındaki bu çelişki giderilmelidir.

B. Toplantı Yerinin Tespitinde Zorunluluk Unsuruna Aykırı Düzenleme

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 6. Maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek yerler sayılmaktadır ve aynı kanunun 23. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde, 6. Maddede sayılan yerler dışında yapılacak gösterilerin, o yer için mülki amirden özellikle izin alınmadığı takdirde kendiliğinden yasadışı sayılacağı anlaşılmaktadır. İnsan Hakları komiseri Nils Muiznieks’in raporunda[4] verdiği bilgiye göre bu yer sayısı İstanbul’da sadece 4’tür. Diğer şehirlerde de bu tür sınırlamalar vardır. İstanbul gibi 15 milyon civarı insanın yaşadığı bir şehirde, özel izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek yer sayısını bu şekilde sınırlamak ilgili hukuki değeri yani kamu düzenini korumak için alınabilecek önlemin asgarisi olmaktan çok uzaktır; çok daha yüksek sayıda yer bu kategoriye dahil edilerek milyonlarca insanın bireysel haklarını kullanmalarının çok daha az sınırlanması suretiyle kamu düzenini muhafaza etmek pekala mümkündür. Özellikle İstanbul gibi vatandaşların bir ucundan diğer ucuna gitmesinin pek çok şehirlerarası yolculuktan daha zor olduğu bir şekilde bu özgürlüğün kamu düzeni gerekçesiyle bu kadar sınırlanması Anayasa’nın 13. Maddesinde hüküm altına alınan ölçülülük ilkesinin zorunluluk unsuruna aykırılık teşkil etmektedir.

Bu konuda, özellikle büyük nüfuslu şehirlerin gözetilmesi, özel izin almaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek yerler konusunda daha geniş haklar tanıyan kanuni düzenlemeler ve ona uygulan idari “uygun yer belirleme” işlemleri yapılması gereklidir.

C. Toplantı Zamanının Tespitinde Zorunluluk Unsuruna Aykırı Düzenleme

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 7. Maddesi toplantı ve gösteri yürüyüşünün güneşin doğmasından 1 saat önce başlayamayacağını ve güneşin batmasından 1 saat önce bitmek zorunda olduğunu hüküm altına almaktadır. Bunlar ancak somut olayda kamu düzenini tehlikeye atacak bir hal olması durumunda ölçülülük ilkesinin zorunluluk unsurunu karşılayan düzenlemelerdir.

D. Kolluk Gücünün Toplantıyı Dağıtma Yetkisine Dayanak Oluşturan Düzenlemelerde Zorunluluk Unsuruna Aykırılık

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 24. Maddesinde, yapılmakta olan bir toplantı ya da gösteri yürüyüşünün kolluk güçleri tarafından dağıtılmasının iki hali düzenlenmiştir. Birincisi, kanuna herhangi bir aykırılık halinde uyarı yapılıp insanların dağıtılmasıdır. İkincisi ise kolluk gücüne karşı bir saldırı ya da mukavemet halinde kolluk güçleri tarafından topluluğun dağıtılmasıdır. Bu iki hal, Anayasa’daki ölçülülük ilkesinin zorunluluk unsuruna aykırıdır.

1- Kanuna Her Aykırılıkta Topluluğun Dağıtılması

Aşağıdaki başlıkta inceleyeceğimiz üzere, kanunun 23. Maddesindeki ölçütler fazlasıyla yoruma açık, geniş tutulmaya müsait niteliktedir.Kanunun bu özelliği bir yana, bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde bir araya gelmiş insanların kolluk kuvvetleri tarafından dağıtılmasının sebebi, bizatihi o toplantı ya da gösterinin devam etmesinin kamu düzenine yönelik tehlike teşkil etmesi olmalıdır. Oysa kanunda sayılan hallerin pek çoğu, münferiden bir katılımcıya izafe edilebilecek davranışlardır: belli bir amblem, işaret, pankart, poster, resim vs. Oysa 24. Madde bu unsurlardan sadece silah, araç, alet, yazısı nitelenen maddeler ve sloganlar söz konusu olduğunda ilgili kişiye münferiden müdahale edilmesini öngörmekte, diğer hallerde topluluğun tamamının dağıtılmasına izin vermektedir. Bu da kamu düzenini korumak için zorunlu olandan daha ağır bir kısıtlamaya gitmektir çünkü kanunda sayılan hallerin daha pek çoğu kolluk güçlerinin ilgili kişiye yapacağı münferit müdahale ile giderilebilecek kanuna aykırılık niteliğindedir.

2- Kolluk Gücüne Saldırı ya da Mukavemet Halinde Topluluğun Dağıtılması

Kolluk gücüne yönelen her tür saldırı, kolluk gücünün kamu düzenini korumak için topluluğun bütününü dağıtmaktan başka çaresi kalmadığı yönünde yorumlanamaz. Yukarıdaki gibi burada da kolluk gücüne saldırı ya da mukavemet karşısında sadece o saldırıyı ya da mukavemeti giderecek önlemler alınması, mesela sadece ilgili kişinin yakalanması ya da hafif saldırıya karşı kolluk kuvvetinin karşı tarafa zarar vermeden kendini koruyucu yöntemler geliştirmesi mümkünken doğrudan topluluğun bütününü hedef alan bir ‘topluluğu dağıtma’ tasarrufunda bulunulması, ölçülülük ilkesinin zorunluluk unsuruna aykırılık teşkil edecektir.

E. Toplantı Yasaklama Ölçütlerinde Orantısızlık

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 23. Maddesinde, idarenin ne tür toplantıların kanuna aykırı olacağı sayılmaktadır. Maddenin özellikle (b) fıkrasında, sınırlarının çizilmesi çok zor olan, kapsamı keyfi denebilecek şekilde doldurulmaya açık nitelemeler yer almaktadır.

Örneğin katılımcıların “kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örtmesi”, bir gösterinin yasadışı ilan edilebilmesi için yeterli sayılmıştır. Yüzünü tamamen ya da kısmen örten bir kişinin amacının kimliğini gizlemek olup olmadığı subjektif bir husustur ve yetkililer tarafından fazlasıyla geniş yorumlanarak istismar edilmesi mümkündür.

Benzer şekilde, 23. Maddenin (h) fıkrasında “bildirimde belirtilen amacın dışına çıkan” her tür toplantı ve gösteri yürüyüşünün de idare tarafından yasadışı ilan edilmesine imkan tanınmaktadır. Bu, fazla geniş bir hükümdür çünkü söz konusu toplantı ve gösteri yürüyüşü bildirilen amacın dışına çıkmış olduğu halde barışçıllığından ve kamu düzenini bozmaz niteliğinden hiçbir şey kaybetmemiş hatta daha tehlikesiz bir hale gelmiş de olabilir. İdareye bu konuda bu kadar geniş takdir yetkisi verilmesi, hiçbir hukuk değerinin tehlike içinde olmadığı hallerde dahi idareye bireysel hakları sınırlama yetkisi vermektedir.

Örneğini verdiğimiz bu iki hal, Anayasa’nın 13. Maddesinin ölçülülük hükmüne aykırıdır çünkü ölçülülük ilkesinin unsurlarından biri olan orantılılık burada gözetilmemiş; kanunla idareye tanınan bireysel hakları sınırlandırma yetkisinin orantısız tanımlanması nedeniyle söz konusu sınırlamanın dayanağı olan hukuki değerin tehlike altında olmadığı hallerde bile sınırlamanın gerçekleştirilebileceği bir alan yaratılmıştır.

Bu konuda yapılması gereken, ilgili kanun maddesinin orantılılık ilkesi gözetilerek, bireysel haklardaki sınırlamaların, o haklar karşısında korunan hukuki değeri korumaktan başka bir gerekçe olmadan uygulanamayacağı şekilde tadil edilmesidir.

II. Hukuk Devleti

Gezi protestolarında mülki amirlerin birçok tasarrufu ve kolluk güçlerinin birçok faaliyeti kanun ile Anayasa arasındaki bir çelişkiden ötürü değil, doğrudan doğruya idare ajanlarının mevzu hukukun gereğini yapmamasından kaynaklanan ihlaller olarak dikkat çekmiştir.

Bunların en başta gelenlerine kısaca değinip meselenin anayasal yönünü ele alacağız.

A. Polisin Orantısız Güç Kullanması

Basında sık sık “orantısız güç kullanımı”[5] adı altında ele alınan kolluk gücü faaliyetlerinde kast edilen Polis Vazife ve Salahiyet Kanununu’nun 16. Maddesinde ifade edilen şu hükümlerin aşılması hallerdir:

 

“Polis görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde ..... kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir ..... ve ..... kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir”[6]

 

Buna ilaveten söz konusu ölçüyü ve kademeleri ayrıntılandırmak amacıyla Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen. Personelin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerindeki Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge de 2011 yılında yürürlüğe girmiştir. Orantısız güç kullanımı olarak tabir edilen olaylar bu idari düzenlemelerin idarenin ajanları tarafından ihlalidir.

B. Yakalama Yetkisinin Yersiz Kullanımı ve Gerekçesiz Tutuklamalar

Güncel mevzuata göre savcının açık emri olmadan kolluk güçlerinin yakalama faaliyetinde bulunması ancak suçüstü halinde mümkündür fakat Gezi olaylarında yakalanarak gözaltına alınan yüzlerce kişiye haksız ve hukuka aykırı işlem yapıldığı ileri sürülmüştür.[7] Benzer şekilde, olaylarda gerçekleşen tutuklamaların çoğunluğu gerekçesiz olmakla eleştirilmiştir.[8]

C. Genel

Yukarıda sayılanlar  bunlara eklenebilecekler (gözaltında kötü muamele, hakaret vs.) dahil devlet yetkililerinin kanunları bizzat ihlal etmeleri karşısında gereken işlemlerin yapılmaması, bu ihlallerde bulunan polislerin kask numaralarının gizlenmiş olması, soruşturmalarının uzaması gibi pek çok husus sonuçları itibarıyla Anayasa’nın 2. Maddesinde belirtilen “hukuk devleti” ilkesinin ihlalidir. Bu konuda yapılacak olan devletin kendi içindeki hesap sorma mekanizmalarını daha işlek hale getirmektir.

III- TCK 214 ve 217’nin Geniş Yorumlanması (Twitter Gözaltıları)

Gezi Parkı protestoları kapsamında 4-5 Haziran 2013 tarihlerinde en az 24 kişi, Twitter’da ifade ettikleri düşüncelerden ötürü Türk Ceza Kanunu’nun 214. ve 217. Maddelerine istinaden gözaltına alınmıştır.[9] TCK 214’ün ilgili hükmü şöyledir:

 

Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”[10]

 

TCK 217’nin ilgili hükmü ise şöyledir:

 

Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır”[11]

 

Gözaltına alınan kişilere izafe edilen twit’lerin içeriklerinin bazıları ise şunlardır:[12]

 

"Direniş için kullanılabilecek Wi-Fi şifreleri"

"19.30'da Gündoğdu Meydanı'nda buluşuyoruz"

"Lozan Meydanı ve Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nde polis var, gitmeyin"

"Gündoğdu Meydanı'na biber gazı atıldı, buraya gelmeyin"

"Tomalar gidiyor gaz sıkıyor, sopayla vuruyorlar"

 

Görüldüğü üzere burada örneği verilenler tam olarak suçun tanımına uymadığı gibi, söz konusu suç tanımlarında da anayasal açıdan problem vardır. Anayasa’nın 26. Maddesi “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” hükmüyle hakkın genel çerçevesini çizmekte ve 2. Fıkrada da muhtemel sınırlandırma gerekçelerini tahdidi olarak saymaktadır:

 

“Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir”

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre bir ifadenin sınırlandırılabilmesi için ya nefret söylemi olması ya da şiddetle doğrudan illiyet bağının bulunması gerekmektedir.[13] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ifade özgürlüğünde getirilecek sınırlamaların “demokratik bir toplumda zorunlu”[14] nitelikte olması gerektiğini vurgulamıştır. Dolayısıyla söz konusu Tweet’leri için olsa da olmasa da, gözaltı işleminde dayanak yapılan Türk Ceza Kanunu Maddeleri ilgili anasayal değerleri korumak açısından gereğinden fazla bireysel hak sınırlaması gerçekleşmesine yol açabilmektedir.

IV- Ruhsatsız Sağlık Hizmeti Yasağı

Kısaca “Sağlık Torba Yasası”[15] diye adlandırılan yasa tasarısının 33. Maddesi şu hükmü içermektedir:

 

“Sağlık hizmeti sunumu ile ilgili tüm iş ve işlemler Sağlık Bakanlığınca denetlenir. Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerce acil sağlık hizmeti ulaşana kadar verilecek olan sağlık hizmeti hariç, ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır”

 

Dünya Tabipler Birliği, Avrupa Hekimler Daimi Komitesi, İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü, İngiliz ve Alman Tabip Birlikleri tarafından ortak kaleme alınan metne göre bu maddenin kabulü halinde vasıflı sağlık meslek mensuplarının mesleklerini bağımsız biçimde yapmaları tüm Türkiye’de suç haline gelecektir ve herhangi bir gösteri sırasında resmi ambulans bulunması, ehil ve bağımsız hekimlerin acil tıbbi hizmet vermelerini engelleyici bir gerekçe sayılacağı gibi, ihtiyacı olanlara Uluslararası Tıbbi Etik Kodu gereği acil yardım sağlayanlar da kovuşturmaya maruz kalacaklardır.[16] Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Bayazıt İlhan bu düzenlemelerin Gezi protestolarıyla ilgili olduğunu, söz konusu protestolarda kendiliğinden meydana gelen doktor müdahalelerinin bu şekilde hapis cezasına bağlanmış olduğunu belirtmektedir.[17]

Her ne amaçla yapılmış olursa olsun, bu kanun sonucu itibarıyla ehil ve bağımsız hekimlerin bir hastaya acil hizmet vermesini, sırf orada resmi ambulans bulunduğu gerekçesiyle engelleyecek ve normalde tedaviyle sonuçlanacak vakaların tedavisini engelleyecekse bu düzenlemenin Anayasa’nın 17. Maddesinde yer alan yaşama hakkına müdahale teşkil ettiği söylenebilir. Bireyler arası bu tür bir yardımlaşmanın bu şekilde devlet eliyle sekteye uğratılmasının da tam anlamıyla bir insan hakları ihlali olacağına kuşku yoktur.

Anayasanın ölçülülük ülkesi açısından değerlendirirsek böyle bir düzenlemede elverişlilik bulunmadığını söyleyebiliriz çünkü acil müdahaleye ihtiyaç duyan bir kişiye, aldığı eğitim itibarıyla ehil bir kişi tarafından sağlık müdahalesi yapılmasının yasaklanması hiçbir hukuki değere yarar sağlamamakta, sadece kişilerin yaşam hakkını tehlike altına sokmaktadır.


 

SONUÇ

Gezi Parkı protestoları yeni bir Anayasal sorun yaratmamış, ülkenin mevcut anayasal sorunlarını ve diğer sorunların anayasal yansımalarını gündeme getirip belirginleştiren bir araç olmuştur. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkından yaşam hakkına kadar pek çok anayasal meselenin gündeme geldiği bu olaylarda esas göze çarpan ise mevzu hukuktaki çarpıklıkların bu vesileyle giderilmesi yerine bir hatanın başka bir hatayla örtülerek kestirmeden çözülmeye çalışılması ve bu sebeple yeni anayasal ihlallere kapı açılmasıdır.

            Bireylerin ülke yönetimine müdahil olması için toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ifade özgürlüğü başta olmak üzere pek çok enstrümanı hüküm altına almış olan ve kendini anayasal olarak “demokrat” olarak tanımlayan Türkiye’de devletin bu hakların kullanılması ısrarını devletin emniyetine yönelen bir tehlike olarak görmesi ve demokrasinin sadece sandıkta verilen oylarla söz hakkı veren ve çoğunluğun görüşünün herkesçe kabul edilmesi zorunlu olan bir sistem zannedilmesi, bu anayasal kısır döngünün temel nedenidir ve bu bağlamda “Demokrasi sadece sandık değildir” sözünü daraltıcı şekilde sandığı dışlayan anlayışla değil tam tersine genişletici şekilde sandığın yanında bireylerin devlet yönetiminde söz sahibi olabildiği diğer enstrümanları katarak değerlendirmenin bu meselelerin giderilmesinde en kilit husus olduğu kanaatindeyiz.

 

 

 



[1] Bkz. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 10. maddesi

[2] Bkz. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu 19. maddesi

[3] AİHM “Bukta and Other v. Hungary” kararı, başvuru no. 25691/04 (Çevrimiçi) http://hudoc.echr.coe.int/sites/eng/pages/search.aspx?i=001-81728 2 Ocak 2014

[4] Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks’in 1-5 Temmuz 2013 tarihli Türkiye ziyareti hakkındaki CommDH(2013)24 no’lu rapor

[5] Buradaki “orantısızlık” teriminin anayasal ölçülülük ilkesinin unsurlarından biri olan “orantısızlık” ile ilgisinin eşseslilikten ibaret olduğunu düşünüyoruz çünkü bahsi geçen davranışlar kolluk kuvvetlerinin doğrudan doğruya kanundaki orantılı karşılık verme kuralını ihlalinden doğmaktadır. Eğer kolluk güçlerinin bu davranışı kendi inisiyatiflerinde olmasaydı da kanunun gereği olsaydı bile ortada bir “orantısızlık” değil “zorunluluk” unsuru ihlali olurdu çünkü bireysel hakkın daha az sınırlanmasıyla korunabilecek bir hukuki değer için, başvurmak zorunda olunmayan geniş bir sınırlama gerçekleşmektedir.

[6] Alt çizgiler yazar tarafından eklenmiştir.

[7] CHP’den Gezi Parkı Olayları İçin Araştırma İstemi, CNN-Türk, 13 Aralık 2013, (Çevrimiçi) http://www.cnnturk.com/turkiye/chpden-gezi-parki-olaylari-icin-arastirma-istemi 2 Aralık 2013

[8] İzzet Çapa, Adem Sözüer, “Emir Kuluyuz” Lafı Anayasaca Yasaklanmıştır, Hürriyet, 14 Temmuz 2013, (Çevrimiçi) http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/23718353.asp 2 Aralık 2013

[9] İzmir’de Sosyal Medya Operasyonu, 24 Gözaltı, Zaman, 5 Haziran 2013, (Çevrimiçi) http://www.zaman.com.tr/gundem_izmirde-sosyal-medya-operasyonu-24-gozalti_2097254.html 2 Aralık 2013

[10] Alt çizgiler yazar tarafından eklenmiştir.

[11] Alt çizgiler yazar tarafından eklenmiştir.

[12] Banu Şen, Tweet Atanlara İsyana Teşvik Gözaltısı, Hürriyet, 5 Haziran 2013, (Çevrimiçi) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23438875.asp 2 Aralık 2013; Benzer içerikli bir haber ve tweet örnekleri için bkz. İsmail Saymaz, Twitter'da Polise 'Kendinize Yakışanı Yapın' Dedi, Evi Basıldı, Radikal, 5 Haziran 2013, (Çevrimiçi) http://www.radikal.com.tr/turkiye/twitterda_polise_kendinize_yakisani_yapin_dedi_evi_basildi-1136363 2 Aralık 2013

[13] Yaman Akdeniz & Kerem Altıparmak, Twitter Gözaltıları Hakkında Basın Açıklaması, Londra, 5 Haziran 2013, (Çevrimiçi) http://privacy.cyber-rights.org.tr/?p=1495 2 Aralık 2013

[14] “Necessary in a democratic society”

[15] Resmi adıyla “Sağlık Bakanlığı Ve Bağlı Kuruluşlarının Teşki̇lat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”

[16] Hekimlik Uygulamasını Suç İlan Eden Tasarıya Uluslararası Tepki, Türk Tabipleri Birliği, 27 Kasım 2013, (Çevrimiçi) http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/tasari-4137.html 2 Aralık 2013

[17] Aysel Alp, Eylemciye Yardım Edene 3 Yıl Hapis, Hürriyet, 29 Kasım 2013, (Çevrimiçi) http://www.hurriyet.com.tr/saglik-yasam/25236074.asp 2 Aralık 2013

 
 
Copyright © Burçin Aydoğdu
Blogger Theme by BloggerThemes Design by Diovo.com